Neden tedirgin olmalıyız?

Yaşamakta olduğumuz günler çok ilginç günler. Tablo her türlü gelişmeye açık. Sağduyusu olan elinden gelen önlemi alır.

Tedirgin olmak için çok sayıda geçerli neden bulunuyor. Bir kez daha alt alta sıralamakta yarar var bu nedenleri.
Birincisi, cari işlemler açığı çok yüksek düzeyde.
İkincisi, bu yüksek açık büyük ölçüde kısa vadeli sermaye girişleri ile finanse ediliyor.
Üçüncüsü, kısa vadeli sermaye girişlerinin aynı hızla sürmesi beklenmiyor. Yüksek miktarda kısa vadeli sermaye girişlerine yol açan unsurlar geçici: Eninde sonunda gelişmiş ülkelerde faizler yükseltilecek, küresel kriz sonrasındaki parasal genişleme ortadan kaldırılacak.
Dördüncüsü, yükselen piyasa ekonomilerinde daha önce yaşanan krizleri tetikleyen unsurlardan biri, gelişmiş ekonomilerin faiz hadlerini yükseltmeleriydi. Yeni bir faiz arttırımı süreci bu deneyim ışığında riskli. Evet, artık çoğu yükselen piyasa ekonomisinin durumu eskisi gibi bozuk değil. Bu deneyim ne ölçüde geçerli diye sorulabilir. Ama bu ülkelerde hâlâ bazı önemli zayıflıklar var. Mesela Türkiye’de hızlı büyüme, ancak dışarıdan borç bulunabilirse (cari işlemler açığı yükseltilebilirse) sağlanabiliyor. Mesela Türkiye gibi bazı ülkelerde hâlâ iyi dönemlerde bütçe gelirlerini arttırmak, harcamaları kısmak istenilmiyor; bu ek mali sıkılaştırmanın önemi anlaşılmıyor.

Hızlı kredi genişlemesi
Beşincisi, bankacılık sektöründe çok hızlı birkredi genişlemesi var. Küresel krize giden süreçte kredi genişlemesinin özellikle gayrimenkul piyasasında nasıl balon oluşturduğunu ve bu balonun patlamasının krizi nasıl tetiklediğini artık sağır sultan bile işitti. Küresel krizden önce gerçekleşen çok sayıda finansal krizin yaklaşık yarıya yakınından önce ise hızlı kredi genişlemesi olduğunu yapılan bilimsel çalışmalar gösteriyor. Hızlı kredi genişlemesi çeşitli piyasalarda balon oluşmasına yol açabiliyor. Balonun ne zaman patlayacağı bilinmiyor. Ama kısa vadeli sermaye girişlerinin aniden durmasının bu patlamaya yol açabileceği biliniyor. Bu durumda sadece hızlı kredi genişlemesinden nasibini alanlar zor duruma düşmekle kalmıyor, kredileri açan bankaların bir kısmı da güçlüklerle yüz yüze gelebiliyorlar.
Altıncısı, yazılı ve görsel basın, rezidans, plaza, her neyse, o yabancı kökenli adların yer aldığı reklamlardan geçilmiyor. Daha önce bu olgu bu ölçüde görülmüş müydü?
Yedincisi, Ortadoğu’da ilginç olaylar yaşanıyor. Türkiye’nin etkilenmemesi beklenemez.

Avrupa Birliği dikiş tutmuyor
Sekizincisi, Avrupa Birliği bir türlü dikiş tutmuyor. Birlik bundan sonra eskisi gibi sürer mi? ‘Eskisi gibi sürmeyeceği’ açık; ama nasıl sürecek bilmiyoruz. Bu değişim sürecinin bize etkisi nasıl olur? Bu sorunun yanıtı belli değil; dolayısıyla ortada önemli bir belirsizlik var.
Dokuzuncusu, cari işlemler sorununu salt parasal önlemler ile çözmeye çalışıyoruz. Rüyamda görsem inanmayacağım bir hata bu. Ekonomi politikası bu kadar çaresiz, bu kadar fakir mi?
Onuncusu, maliye politikasının ‘sıkı’ olduğunu söylüyor, övünüyoruz.
Oysa bilen elbette biliyor; bütçe rakamlarına konjonktürden arındırarak bakmak gerekir. Türkçesi, ‘yapısal bütçe açığı’ hızlı büyüme dönemlerinde açıklanandan fazladır, yavaş büyüme dönemlerinde ise açıklanandan azdır. Kısacası, böyle bakınca 2010’da maliye politikasının 2011’e kıyasla gevşediği görülür. Cari açığın bu kadar yüksek olduğu bir yılda maliye politikası gevşer mi?
Yaşamakta olduğumuz günler çok ilginç günler; ilginç olma özellikleri, alışageldiğimiz günlere kıyasla değişik olmalarından kaynaklanıyor. Bu tablo her türlü gelişmeye açık. Sağduyusu olan elinden gelen önlemi alır, elinden bir şey gelmiyorsa ya da elinden gelse de sağduyusu yoksa kadere razı olur.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir