Böyle Gelmiş Olsa da, Böyle Gitmeyecek!..

Çelişkilerin anormal boyutlara ulaştığı, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı ve sorunların ağırlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Asıl ilginç olanı bu tuhaflıkların hem küresel, hem de ulusal düzeyde geçerli olması! Belirsizlik ve kırılganlıkta yaşanan kademeli tırmanışa rağmen işadamları ve siyasilerin umutlu olması, 10 hatta 20 yıl sonrasını görebildiklerini iddia etmesi, herkesin kendi gerçekleri dışında kalanları görmemekte ısrar etmesi belki de olumsuzlukların hem sebebi, hem de sonucu olarak karşımıza çıkıyor. İçine düşülen kısır döngüden çıkılamıyor. Hal böyle olunca genel seçimler sonrasında ülkemizde her şeyin düzeleceğini, Anayasa değişikliği ile birlikte tüm sorunlarımızdan kurtulacağını düşünebilirsiniz. Anayasa değişince cari açık da küçülecek, enflasyon ve işsizlik gerileyecek, herkesin kesesi dolacak!..

Belli ki etkili ve yetkili kesimler mahcup olmamak için büyük bir mucize bekliyor. Belki de böyle bir şey olamayacağını biliyor, ancak gerçekçi de olamıyor… Küresel eğilimlerde mucizevi bir değişiklik olmaz ise hem enflasyon ve hem faizleri düşük düzeyde tutmak, hem de cari açığı küçültmek mümkün olabilir mi? Torba Yasa çerçevesindeki borç yapılandırmaları tek başına yeterli olabilir mi? Eğer bunlar mümkün olmaz da ekonomik istikrarsızlık büyür ise bu ortamda gündeme gelecek Anayasa değişikliği nasıl bir etki yapar? İstikrarsızlık azalır mı, yoksa artar mı?.. Veya farklı bir açıdan konuya yaklaşalım. Küresel güçlerin talep ettiği Anayasa değişikliklerinin yapılabilmesi için önce istikrarsızlığın mı artması gerekiyor? Eğer durum böyle değil ise bugüne kadar sorunların ağırlaşması pahasına neden günün kurtarılması ve rant yaratılması gibi sürdürülebilir olmayan bir rotada ısrar edildi?..

Ekonomik cepheden orta vadeli bir bakış Türkiye ekonomisinin oldukça ciddi sayılabilecek bir durgunluğa koştuğunu ve istikrarsızlığın artabileceğini söylüyor. Küresel koşullar orta vadede enflasyon ve işsizliğin artış eğiliminde olacağını, rekabet koşulları bozulup faaliyet gelirleri arttıkça kademeli bir şekilde korumacılığın yükseleceğini, sistemik riskte yaşanacak artışın devam edeceğini söylüyor. Bu ortamda enflasyon ve cari açıktaki olumsuzlukları kontrol altına almak çok ciddi bir iç talep daralmasını gerektiriyor. Diğer taraftan unutulmaması gereken başka bir gerçek var. Türkiye’de iç talebin uyarılması ve aşırılığın zorlanması sayesinde sorunların ağırlaşması pahasına gün kurtarıldı, istikrarsızlık potansiyeli ötelenerek büyütüldü… Öyle bir noktaya gelindi ki, iç talep daralsa da olmuyor, daralmasa da!.. Saadet zincirinin kırılması önlenemiyor. Ne dersiniz Moody’s örneğinde olduğu gibi kredi değerlendirme şirketlerinden gelen uyarılar artabilir, yabancı yatırımcıların Türkiye riskini azaltma eylemi hızlanarak devam edebilir mi?..

Eğer iç talep sayılır ölçüde daraltılacak ise kamu alacaklarının yapılandırılmış olması da pek bir anlam taşımayacak. Zira hem vergi gelirleri önemli ölçüde azalacak, hem de nakit akışlarda yaşanan kırılma nedeniyle yapılandırılan alacakların tahsilatı büyük ölçüde aksayacak; normal düzeylere çıkabilecek nakit açığını son yıllardaki klasikleşmiş yöntemlerle gizlemek ve beklentileri yönlendirmekte pek mümkün olamayacak. 10 hatta 20 yıl sonrasını gördüğünü iddia edenler 10 gün sonrasını göremediklerini itiraf etmek zorunda kalacak. Olumsuzlaşan koşullar aşırıya kaçan oranda duygusallaştırılmış insanlarımızı tepkiselliğe itecek… Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayacak vatandaş sayısındaki patlama istikrarsızlığı farklı boyutlara taşıyabilecek.

Şimdilik daha fazla konuşmayalım; belirsizlik ve kırılganlığın artmaya devam edeceğini, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını hatırlatmakla yetinelim…

Mehmet Uğur CİVELEK

 

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir