Yeni iktidarın ekonomi defteri

Aylardır devam eden “aktif seçim süreci”nin sonuna geldik. Bundan sonraki yazımı seçim bitip, her şey belli olduktan sonra okuyacaksınız.

Sizi bilmiyorum ama ben yoruldum bu seçim sürecinde. Seçimin olağan gürültü patırtısı zaten yeteri kadar yorucu. Buna bir de liderlerin miting temposu, söylemleri, karşılıklı atışmaları takip etmeye gayret gösterip bir de geceleri de televizyon yorumcularına tutsak olmak eklenince takatlar tükendi, yorulduk. Kendi adıma kampanyanın bitmiş, seçim noktasına gelinmiş olmasından fevkalade memnunum. Şimdi yavaş ve sakin bir yaz geçirmeyi umuyorum.

Sanırım herkes benim yavaş ve sakin yaz temposu istemime katılacaktır. Ama, seçimden sonra ekonomiyi yönetmek durumunda olacak siyaset ve bürokrasi kadrolarının böyle bir   imkana sahip olacaklarından şüpheliyim doğrusu. Nedeni de basit. Seçimden sonra ekonomi defteri hemen ilgilenilmesi gereken bir dizi sorun ile dolu olacak.

*                   *                   *

Hemen seçimin ertesi günü acil ilgi talep edecek üç temel sorun olacak yeni iktidarın ekonomi  defterinde. Büyüme hızı yavaşlıyor. Bu bir. Enflasyon hızlanıyor. Bu iki. Cari açık benim gibi iyimserleri bile kaygılandıracak bir tempoda tırmanıyor. Bu da üç.

Acil ve kısa dönemli bu problemlere ilaveten yeni seçilecek iktidarın ekonomi defterinde orta uzun vadede ilgilenilmesi gereken sorunlar da yer alacak. Bir süredir ihmal edildiği düşünülen yapısal sorunlar bunlar. Örneğin, vergi reformu böyle bir sorun. İşgücü piyasasına ilişkin düzenleme ihtiyacı da acil bir sorun olarak duruyor gündemde.

Bunlar bilinen ve sıkça dillendirilen sorunlar. Ancak belki bunlardan daha önemli ve önde gelen sorun büyüme rejimi ya da modelinin belirlenmesi olacak. Belki hemen seçimin ertesi günü gündeme gelip ilgilileri sıkıştıracak, yaz aylarını sefil edecek  bir problem olmayacak bu. Ama büyüme modelini yenileme ihtiyacı acil. Bu konu  yıl bitmeden gündemin başına oturabilir. Belki de oturmalıdır demek gerekiyor.

Seçimden sonra  yeni bir büyüme modeli seçiminin önemli bir gündem maddesi olacağını düşünmemin nedeni var. Seçimden önce kullanımda olan eski model artık artık kullanılabilir olmaktan çıktı. Hem büyümenin kaynakları hem de kaynak kullanım süreçleri açısından ciddi bir yenilenmeye ihtiyaç var.

*                   *                   *

Türkiye ekonomisinin geleneksel büyüme modeli kendi kaynaklarından çok dış kaynak (dış tasarruf) kullanımı üzerine tasarlandı ve uygulandı. Uygulamada olduğu yılların önemli bir kısmında ithalatı ikame eden bir kaynak kullanım tasarımı da bu modelin içine monte edildi. Böylece dışa kapalı, rekabetten kopuk, kaynak kullanımı tahsise dayalı bir üretim yapısı ekonomiye egemen oldu.

Sonraki yıllarda ekonominin dışa açılması büyümenin dış kaynak bağımlılığını fazla değiştirmedi. Rekabetten uzak yapılanan üretim alanı ise hala ciddi uyum ve yapı problemleri yaşıyor. 2000’li yılların başındaki kriz ekonominin bazı alanlarına  yenilenme getirdiyse de dış kaynak kullanımına dayalı büyüme modelini etkilemedi. Gelenek devam etti hatta 2002 sonrasında küresel ölçekte sermaye temini olanaklarının fazlasıyla artması ve kaynak maliyetinin düşmesi Türkiye ekonomisinin büyüme modelinin dış kaynak kullanım özelliğini adeta pekiştirdi.

Şimdi koşullar radikal olarak değişti. Kriz öncesinin bol ve bedava kaynak imkanı artık yok. Yakın gelecekte olacak gibi de görünmüyor. Küresel kriz hem kaynak hem de talep sorunu üretti. Bu yeni bir dünya demek. Yeni dünyada bizimki gibi gelenekselden türetilmiş büyüme modellerine yer yok. Yavaş büyüme, artan enflasyon, büyüyen cari açık önemli sorunlar kuşkusuz. Ama bunları üreten bir büyüme modeli daha da büyük bir sorun.

Yeni iktidarın ekonomi defterinin ilk satırına  “yeni büyüme modeli” kaydının düşülmesi gerekiyor. Yoksa vakit zor geçecek gibi görünüyor.

Taner BERKSOY

 

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir