Önlemler İşe Yarayacak mı?

Kredi karşılıklarının arttırılması, mevduat karşılıklarının arttırılmasından daha net sonuç verecek ve canlılığa fren oluşturacak.

İç talepteki canlılığın nedeni, faiz oranlarının düşüklüğü. Uzun yıllar yüksek faizle yaşamaya alışmış olan ekonomide faizlerin geçmişle kıyaslanmayacak kadar düşük düzeyde bulunması, insanları tasarruf etmek yerine harcama yapmaya yönlendiriyor. Eskiden yüksek enflasyon ortamında aynı yönde sonuç veren ters bir etki söz konusuydu. İnsanlar, “Yeni fiyat artışları gelmeden önce alacağımı alayım” düşüncesiyle hareket ediyordu. Ama o dönemde faizler enflasyonun oldukça üzerinde olduğu için harcama eğilimini frenliyor, insanların bankalara mevduat yapmasına yol açıyordu. Şimdi faizler düşük olduğu için kimse mevduat yapmak istemiyor. Onun yerine gayrimenkule yatırım yapmayı, arabasını ve beyaz eşyasını yenilemeyi tercih ediyor. Mevduat yapmadıkları gibi üstüne bir de kredi kullanarak borçlanıyorlar. “Faiz düşükken borçlanayım, nasılsa yükselecek” diye düşünüyorlar.
Bütün bu düşüncelere göre biçimlenen yaklaşımlar iç talebin canlı olmasına yol açıyor. Gayrimenkule talebin bu kadar arttığı bir ortamda gayrimenkul fiyatları da hızla yükseliyor. Fiyatlar arttıkça fırsatı kaçırmak istemeyenler yeni gayrimenkuller talep ediyor ve fiyatlar daha da artıyor.

‘Bekle gör’ politikası
Tüketim mallarının yanı sıra Türkiye’de üretilen malların üretiminde kullanılan girdilerin de bir bölümü dışarıdan ithal edildiği için iç talepteki bu canlılık ithalatın da artmasına yol açıyor. O nedenle de başvurulacak ekonomi politikasının ithalatı ve enflasyonu frenlemesi için iç talep canlılığını denetleyecek bir politika olması gerekiyor. Merkez Bankası, elindeki para politikası araçlarından faizi kullanamıyor, çünkü faizi arttırsa o zaman sıcak para girişi artacak ve TL daha fazla değerlenecek. Bu da yeniden sıcak para girişine yol açacak. Yani bir kısırdöngü oluşacak. Bu amaçla kullanabileceği bir başka araç olan karşılık oranlarının arttırılması yolunu zaten denedi. Ne var ki bundan sonuç alamadı. Kredi plafonu uygulaması (bankaların açabileceği kredilere tavan konulması) sanırım kimseye sevimli gelmiyor ki hiç sözü edilmedi. O zaman geriye elimizde maliye politikası araçları ve kredi karşılık oranları kalıyor. Birbiriyle karıştırılmaması için iki farklı karşılık oranı olduğuna değinelim:
1- Bankaların, topladıkları mevduat karşılığında Merkez Bankası’na yatırması gereken miktarlara mevduat zorunlu karşılıkları deniyor. 2- Bankaların, açacağı krediler için BDDK tarafından öngörülen oranlarda ayırması gereken karşılıklara da kredi karşılıkları deniyor. Bu karşılıklardan birisinin mevduata, diğerinin krediye uygulanıyor olmasına karşılık ikisi de bankaların açabileceği kredi miktarını etkiliyor.
BDDK, bankaların tüketici ihtiyaç kredileriyle ilgili karşılık oranlarını yüzde 1’den 4’e yükselterek bu aracı hafta başında uygulamaya soktu. Kanımca kredi karşılıklarının arttırılması, mevduat karşılıklarının arttırılmasından daha net sonuç verecek ve piyasadaki talep canlılığına fren oluşturacak gibi görünüyor. Beklendiği gibi olursa iç talep yavaşlaması sonucunda ithalat gerileyecek, sıcak para girişi azalacak, TL değer yitirecek, cari açık yavaş yavaş düşmeye başlayacak.
Bu aşamada piyasadaki önlem önerilerine kulak tıkayıp bir yandan bu yeni önlemin sonuçlarını beklemek, bir yandan da Yunanistan’daki gelişmelerin yatırımcıları ne yönde etkileyeceğine bakmak için biraz nefeslenmekte yarar var. Hükümetin şimdiye dek sıklıkla izlediği ve çoğunlukla haklı çıktığı ‘bekle gör’ politikasını izlemenin yine tam zamanı gibi görünüyor.

Mahfi EĞİLMEZ

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir