Korkuların Ecele Faydası Olmuyor

Küresel düzeyde yaşanan gelişmeler son yıllarda olduğu gibi devam edilemeyeceğe işaret ediyor. Sorunların ağırlaşması pahasına ve parasal genişleme sayesinde riskten kaçınma eğilimini engelleyerek günü kurtarmak yeterli olmuyor. Eğer aksi doğru olsa idi küresel gündemin tümüyle farklılaşmış olması, belirsizlik ve kırılganlık artışını simgeleyen altın fiyatının yeni rekorlar kırmaması gerekirdi. Korku bir süre için akıl tutulması yaratabilir, fakat korkunun ecele fayda etmeyeceği anlaşılmaya başladığında gerçeklerle yüzleşmek zorunlu hale gelir ve her şey değişir. ABD ve Euro Bölgesi’nde yaşanan gelişmeler böyle bir eşiğe yaklaşmış olabileceğimizi düşündürüyor. Bu durum, sorunlu olsun olmasın, gelişmiş veya gelişmekte olsun tüm ekonomileri derinden etkilemeye aday görünüyor.

Haftaya Euro Bölgesi’nin sorunları ile başladık. Tam Yunanistan’a ilişkin belirsizlik yeni destek paketi ile azalıyor derken olumsuz baskıların İtalya üzerinde yoğunlaştığına tanık olduk. Euro sert bir şekilde değer kaybetti, sorunlu olduğu düşünülen veya bu duruma düşebilecek üyelerin risk primleri yeni rekorlar kırdı. Tulumbacı takımı rolünü oynayan Avrupa Merkez Bankası ve bölge siyasileri panik içinde bir şeyler yapmaya çalıştı. Merkez Bankası tahvil alımı için devreye girdi ve piyasaya ek likidite verdi, siyasilerin direnci ve kamuoyu desteği azaldı; ikinci banka stres testi sonuçları açıklandı ve Yunanistan için tercihli iflas yolu açılmaya başladı. Reaktif yaklaşımlar hem güvensizliği, hem de kırılganlığı artırdı. Euro Bölgesi’ne ilişkin istikrarsızlık beklentisi ve kendi sorunlarını çözme basiretini gösteremeyecekleri kanaati güçlendi. Eğer son iki ay içinde Çinliler devreye girip euroyu desteklemek amacı ile yüklü alımlar yapmamış olsa idi bugün çok daha farklı şeyleri konuşuyor olabilirdik!.. Bir süre sonra yapılacak üçüncü bir stres testinin son açıklanandan daha kötü sonuçlar vereceğinden şüphemiz yok; zira hem olumsuzluğu taksit taksit kabullenmekten hem de eksik teşhis ve yanlış tedavi nedeniyle sorunların ağırlaşmasına bilinçli bir şekilde göz yummaktan vazgeçemiyorlar. Henüz korkunun ecele fayda etmeyeceğini anlayabilmiş gibi görünmüyorlar.

ABD cephesinde ise durum biraz daha farklı, dikkatler borçlanma tavanının artırılmasına odaklanmış ve nefesler tutulmaya başlanmış gibi görünüyor. Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçiler dahil herkes biliyor ki, söz konusu tavan artırılmaz ise ortalık karışacak ve ikinci dip yola çıkacak; ancak bu olasılık fiyatlanamıyor ve bir şekilde bu tıkanmanın aşılacağı düşünülüyor. Demokrat yönetim borçlanma tavanının 4 trilyon kadar yükseltilmesini istiyor ve bütçe açığını kontrol etmek adına vergi gelirlerini artıracak bir eylem tasarlıyor. Temsilciler Meclisi’nde çoğunluk durumunda olan Cumhuriyetçiler ise vergi konusuna karşı çıkıyor ve harcamaların özellikle sosyal olanların kısılması şartını öne sürüyor, uzlaşmaz bir tavır sergileyerek tavanı artırmıyor. Bu kilitlenme üç aydır devam ediyor ve 2 Ağustos tarihine çok az kaldı!..

Burada tuhaf çelişkiler var. Obama yönetimi taviz verip Cumhuriyetçiler’in tüm koşullarını kabul etse ABD’deki durgunluk derinleşecek. Normale dönmeden özellikle sosyal harcamaların kısılması bu süreçte etkili olacak ekonomi daralacak, borç-alacak zincirinde yaşanacak kırılma başta ABD mali sistemi olmak üzere küresel dengeleri sarsacak, işsizlik artacak, enflasyonun durumu ise Merkez Bankası’nın tavrına göre şekillenecek. Cumhuriyetçiler’in kısır siyasi anlayışın etkisinde kalıp bu durumu göremediğini düşünmek pek gerçekçi olmaz. Belki de korkunun ecele faydası olmadığını görmüş v bu kaosu bir fırsata dönüştürmek için çalışıyor olabilirler… Zira piyasaların nabzına göre şerbet verip sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmak işe yaramıyor, üçüncü bir likidite genişlemesinin ise faydasından daha büyük zarar üretebileceği biliniyor.

Finansal piyasalarımız ise küresel düzeydeki olumsuzluklar nedeniyle kımıldayamıyor, nefesini tutup bekle görü oynamaya çalışıyor. Dışarıdaki belirsizlik azalmadan içeride olumlu bir hava estirilemiyor, girişimde bulunulması sonucu değiştirmiyor. Ayrıca dışarısı geçici olarak düzelse bile 2011 yılı ikinci yarısının ilk yarıdan çok farklı olmak zorunda kalacağı gerçeği de etkili oluyor. Korkunun ecele fayda etmeyeceğini bizimkiler de biliyor, fakat büyümüş zaaflar ve ağırlaşmış sorunlar nedeniyle pek bir şey yapılamıyor.

Küresel kriz sonrasında riskten kaçınma eğilimini kırmak ve güven bunalımını aşmak için yapılanların tekrarlanması durumunda sonucun daha farklı olması ve işe yaramaması ihtimali artıyor. Ciddi boyutta risk taşıyanlar ise bu gerçeği hazmedemiyor ve hayallerine devam ediyor. Sermaye hareketleri daralmaz ise enflasyon cephesinde yaşanacakların küresel düzeyde yıkıcı olabileceği unutuluyor. Türkiye’de ise günün kurtarılmasının bir olasılığa bağımlı olması yaşanan akıl tutulmasında etkili oluyor…

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir