Türkiye’nin bütçe sorunu vardır

Ülkelerin bazıları bütçelerini yönetebildikleri için akıntıya karşı durabilirler, bazıları ise bütçelerini yönetemedikleri için akıntıda sürüklenirler.

Hastalığı teşhis edemeyen tedaviye başlayamaz. Türkiye’de kamu maliyesinde bir problem vardır. Türkiye’nin bütçe sorunu vardır. Dünün göstergeleri ile baktığınızda yokmuş gibi görünmesi, ortada bir sorun olmadığı anlamına gelmez. Yeni bir gözle ve daha dikkatli bakmak gerekir. Türkiye’nin 2001 krizi sonrasında önemli kazanımları oldu. Şimdi o kazanımların kaybedilmesi ihtimali her geçen gün artıyor. En azından bana öyle geliyor. Gelin bakın neden öyle geliyor?

Dünyada ülkeler maliye politikası açısından ikiye ayrılırlar. Ülkelerin bazıları bütçelerini yönetebildikleri için akıntıya karşı durabilirler, bazıları ise bütçelerini yönetemedikleri için akıntıda sürüklenirler. Akıntıya karşı durabilenler, piyasalar daralmaya/genişlemeye başladığında genişletici/daraltıcı maliye politikası uygulayarak, konjonktüre artan kamu harcamaları/tasarrufları ile cevap verebilenlerdir. Akıntıda sürüklenenler ise, gelirleri azaldığı/arttığı için harcamalarını artıramayan/azaltamayan’lardır. İlk bölümdekiler aktivisttir, bütçeyle yönetirler, ikinciler hareketsizdir, yönetmeyi beceremezler. Türkiye giderek beceriksizler kategorisine girme eğilimindedir. İçinde bulunduğumuz çağ gelişmekte olan ülkelerin miki fare devletleri olmaktan çıkıp, gelişmiş ülkeler gibi akıntıya karşı bütçe politikaları uygulamaya başlayabildikleri bir çağdır. Şili’den Brezilya’ya pek çok Latin Amerika ülkesi son dönemlerde modern maliye tekniklerini uygulamaya başlamışlardır. Türkiye de, 2001 krizinden sonra, çağdaşlaşmaya başlamıştı. Şimdi görünen, eski hastalıkların tekrar hortlamaya başladığı gerçeğidir. Bu iyi değil, kötüdür.

Bütçede böyle bir problem olduğuna dair ilk emare faiz dışı bütçe giderlerinin milli gelir içindeki seyridir. Aşağıdaki grafik onu gösteriyor. 2008 yılının sonundan 2009 yılının sonuna bütçede faiz harcamaları dışındaki bütçe giderlerinin milli gelir (GSYİH) içindeki payı yaklaşık yüzde 35 artmıştır. Türkiye önce küresel kriz nasıl olsa bizi teğet geçiyor diye hiçbir bütçe tedbiri almamıştır. Geç kalmıştır. Hata yapmıştır. 2008 yılı sonunda geç kalarak da olsa, faiz dışı bütçe harcamaları ciddi biçimde yükseltilmiştir. Krize karşı genişletici maliye politikası devreye sokulmuştur. Ancak tedbirler geç devreye girdiği için 2008 ve 2009 yıllarında Türkiye ekonomisi derin bir küçülme yaşamıştır. Genişletici politikaların da desteği ile 2010 yılında ekonomi hızla toparlanmaya başlamıştır. Öyle ki, hızlı toparlanma süreci cari işlemler açığını tarihi bir rekora taşımıştır. Konjonktür değişmiştir. Ancak kamu harcamaları, yükseldiği yerden aşağıya inmemektedir. İşte grafikten benim anladığım budur.

Boşluğa işaret ediyor  

Geleyim ikinci delile. İkinci delil, Merkez Bankası’nın yayımladığı “Türkiye’de Yapısal Bütçe Dengesi ve Mali Duruş” başlıklı çalışmadadır. Cem Çebi ve Ümit Özlale, maliye politikası duruşunun 2009 yılında ters yönlü yani akıntıya karşı, ancak 2007 yılında aynı yönlü yani akıntıda sürüklenen, 2008 ve 2010 yıllarında ise nötr yani hareketsiz olduğunu göstermektedirler. Ben bunun bütçenin makro çerçeve dikkate alınarak yönetilmediğine karine olarak alınması gerektiğini düşünüyorum. Grafikte değişen konjonktüre rağmen değişen harcama düzeyi tam da o’dur.


Türkiye’nin konjonktürü dikkate alan bir bütçe ve maliye politikası yoktur.
Dünkü merkez bankası kararı, o alanda, büyümeye başlayan boşluğa işaret etmektedir.
“Saldım çayıra, Mevlam kayıra” yaklaşımı genelleşmektedir.
Rahmetli Karl Amca hep şöyle derdi: “Söyledim ve ahiretimi kurtardım.”

Güven SAK

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir