Hastayım Bu Ülkeye

IMF başta olmak üzere dünyada Türkiye’nin bütçe dengesi ne zaman tartışılmaya başlansa sağlık harcamaları öne çıkıyor. Ruh sağlığımız o kadar bozuk ki, bu vücut sağlığımıza da etki ediyor.

Umarım kimsenin sağlığı bozulmaz da ya bozulursa… Çünkü ekonomik soygunun ortaya çıktığı süreçten beri, aşama aşama hastanın sırtına yüklenen bir tedavi maliyetiyle karşı karşıyayız.

İlk planda baktığınızda her şey mükemmelmiş gibi gözüken sistem, kısa ve orta vadede halkın cebini hortumluyor. Bunun sağlamasını yapmak için Sosyal Güvenlik Reformu’nun hayata geçtiği günden bugüne kadar, önleyici tedbirlerin azaltılıp, kaynakların tedaviye yönlendirilmesinin ve bunun için de özel hastanelere ödenen paranın yaklaşık 5 kat artmasına bakabilirsiniz.

Konuyla ilgili müthiş bir analizi Ali Tezel, Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin Kartepe’deki Ekonomi Zirvesi’nde aktardı. Harcamaya ilişkin rakamlarla nasıl bir dönüşüm olduğunu görüyorsunuz. Nitekim herhangi bir hastanenin aciline gittiğinizde, yoğun bakımda yatış gerektiren bir durumda, o devlet kuruluşunun sizi ‘anlaşmalı olduğu söylenen’ özel bir hastaneye yönlendirmesi de bunun göstergesi.

Eğer emekli iseniz, zaten farkına varmadan maaşınızdan kesilen rakamlarla, ama durumunuz ne olursa olsun katkı paylarıyla vatandaşın sırtına yüklenen bir sistem yaratıldı. Aynı şeyi ilaçlar için de söyleyebiliriz. Eczanelerin Medula sisteminin lanetini üzerine alıp, size sorun yaşatmamak için çektikleri çile de cabası…  Yine birçok eczane hızla gizli iflas içerisine yuvarlanıyor.

Ayrıca SGK’nın birçok ilacı da listesinden çıkararak karşılamayı bıraktığını hatırlatmak gerekiyor. Hadi her şeyi göze aldınız. Malûm hastalıktayken bunların hiçbirine bakılmaz. Tüm imkânlarınızı seferber edip, son derece iyi profesörlerin bulunduğu bir üniversite hastanesinde ameliyat olmaya niyetlendiniz.

Çok zor… Çünkü bugünlerde ‘Tam Gün Yasası’ ile birlikte seçim yapmak zorunda kalan doktorlar, devleti bırakıyor. Zaten bugüne kadar üniversitelerin araştırma yapabilmesinin olanağını kısıtlayan ödenek yetersizlikleri de mevcuttu. Ama şimdi doktora zoraki bir seçim yaptırılıyor.

Birçoğu da muayenehanelerini tercih ediyorlar. Çünkü söylenen, sunulan rakamlarla ya geçinmeniz mümkün değil ya da ‘sıradaki’ kriteriyle işi ticarete dökeceksiniz. Böylece birikimli doktor yapısı da hastanelerin dışına ya da özel hastanelere yönlendiriliyor. Bu arada özel hastane de doktor alımlarında kamu tarafından denetim altında.

Fakat neresinden bakarsanız bakın, vatandaş soyuluyor. Ya direkt cebinden alınıyor para ya da özel hastanelerin şişirilen faturalarıyla dolaylı yoldan bedel ödüyor. Elbette bakacak nitelikli bir doktor bulup bulamayacağı, bundan sonraki süreçte şansına kalmış bulunuyor.

Diyelim ki hepsini aştınız. Şanslı gününüzdesiniz… Paraları direkt ya da endirekt saça saça bu süreçte yürüyorsunuz. Bitti mi? Hayır… Şimdi son uygulamayla reçete başına da bedel ödemeniz gerekiyor.

İktidarın 35 milyar TL’yi aşan sağlık harcamalarını azaltma hedefi çerçevesinde aile hekimlerinden alınan reçete başına 3 TL ödeyeceğiz. Fakat durun! Öyle tek reçeteyle kurtulmak yok. İlaçların içindeki drajeleri de üçte bir oranına düşürerek, üç kere reçete almanız sağlanacak.

Ayrıca piyango bu, belli olmaz. Bir gece önce ilacınız ödeme listesinden kaldırılmış ve parasını sizden istenir bir hal almış olabilir. Çünkü önlemler çerçevesinde SGK’nın faturasını azaltmak da var.

Sorun büyük olabilir. Ödenen primler maliyetleri karşılamıyor olabilir. İyi de niye hastanız peşine düşüyorsunuz. Bu ülkenin yarısı kayıt dışı istihdam ediliyor. Primlerin peşine düşsenize… Ama yok, kazançtan vergi toplayamayıp, giderden dolaylı vergi toplayan ve gelirleri içinde yüzde 70’lere ulaşan bu payla dünyaya örnek olan Türkiye niye zoru seçsin ki?

Kümeste nasılsa yeterince kurban var. Bence Sağlık Bakanı işi gücü bıraksın ve sinir tedavi merkezleri inşa ettirsin. Üstelik böylece TOKİ’ye ve ilgili şirketlere de iş çıkar. Zira bu aymazlık devam ettiği sürece milyonlarca insan ruh ve sinir hastası haline dönüşüyor. Elbette o da şimdilik… Kim bilir bakarsınız bu gidişle delirmek de paralı olur. Burası Türkiye…

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir