Kazım Çiloğlu – Söylenecek söz, yazılacak şey kaldı mı?

Terör ve onun en can yakıcı yüzü, masum insanlara karşı yaptığı, acımasız canlı ya da uzaktan kumandalı büyük tahrip güçlü el yapımı bombalı saldırılar!

Özellikle de son patlamalarda, hamile kadınların, bebekleri ile birlikte yaşamlarını kaybetmeleri ise tam bir vahşet!

Tüm bunlar gözümüzün önünde ve ekranlara anında yansımasına karşın, yaşamın sanki hiçbir şey olmamış gibi devam etmesi ise toplum olarak, tam bir duyarsızlık ve umursamazlık örneği olsa gerek…

Belki de dışa vurum ve paylaşım yetimizi kaybettik ve tüm bu acıları, bireysel olarak içe dönük bir şekilde yaşıyor ve iç dünyamızda kahroluyoruz.

Diğer yandan, yeni ve daha tehlikeli bir tepki oluşmaya başladı…

Ana muhalefet partisine ve liderine karşı üstelikte şehit cenazelerinde yapılan sataşma ve saldırıya yönelen çıkışlar!

Bu olayları anlamak, kabullenmek ve mantıklı bir açıklama getirmek asla mümkün değildir. Demokratik toplumlarda, yürütme erki, ülkede ki yaşanan tüm olumsuzluklardan bizzat sorumludur. Sorumlu olmasının yanında, olaylar hakkında, en kısa ve doğru açıklamaları yapmak ve hata ve yanlışı olanlarında gerekli yasal işlemleri başlatmak ve tekrarlarını önlemek içinde her türlü önlemi almakla mükelleftir.

Özellikle, her türlü yasayı çıkarmaya muktedir bir çoğunlukla, tam on dört yılı aşkın bir süre iktidarda olanların, dış siyasette ve içeride vaki olacak olumsuz gelişmelerde, birilerini suçlamaları, birilerine kızmaları tam anlamıyla bir çelişkidir!

Koalisyon dönemlerinde, çıkabilecek bir yasanın, koalisyon ortağı bir parti tarafından engellenmesi belki böyle bir serzenişi haklı gösterebilirse de, en azından son on dört yıl için, hem de iyi durumda devralınmış bir terör ortamının, bu durumlara tırmanmasının nedenini başka yerde aramak hele, hele başkalarını suçlamak en anlamsız davranış olsa gerekir.

Yolda yürürken ayağa takılıp düşen birinin, kaldırımda oturan bir çocuğa, senin yüzünden düştüm ya da sen bana mı gülüyorsun diye, hiddetle saldırması, hırsını ondan çıkarmak istemesi ile bu anlamsız tepkiler, eş değer bir durum değil de nedir ki?

Hala bir yandan da ramazan ayında bunu yapanlar canidir, insanlıktan nasibini almamışlar gibi konuşmalar yapıyoruz.

Anlamadık gitti…

Terörist, bu değerlere sahip olsa ona terörist değil insan denir!

Yıllardır dilimizde tüy bitti, teröristin başını ufakken ezeceksiniz, yoksa ona inanıp, oyalanırsanız, palazlanır, dal budak sarar ve birkaç kişi ve birkaç bombalı eylemle, tüm ülke insanını tedirgin eder, silahlı güçlerininiz teyakkuz durumuna getirir ve ekonomiyi de derinden etkiler, gelir kaynaklarınızı kurutur…

Hala da deniyor ki silahlarını gömsünler, üstüne beton döksünler, buralarında koordinatlarını bize versinler o zaman düşünürüz!

Söylenenleri yaptıklarını düşünelim;

Böyle bir bilgi gelince, o bölgeye gidip, doğru olup olmadığını anlamak için kazı yapmayacak mıyız?

O halde betonu niye döktürüyoruz?

Son olarak da, başbakanımız, şu mealde bir açıklama yaptı, görüşelim, konuşalım, silahlar sussun diye, dolaylı ve uzantılarından haberler alıyoruz!

Tüm bu çerçeveyi çizmemde ki amaç, ekonominin ve ekonomik yatırımların önümüzdeki süreçte de pek iç açıcı gelişmelere gebe olmadığını göstermek içindir.

Bakmayın, doların, borsanın ve faizlerin hatta altının kısmi hareketlerine, önümüzde ki dönemde bir köşede üç kuruşumuz var ise gene ihtiyaç miktarı kadarını, günlük kullanılabilir birkaç bankanın uyguladığı ve isimlendirdiği repo hesaplarında tutmak, gene bir kısmını, kısa vade mevduat faizinde, diğerler de, dolar ve altın olmalıdır. Al, sat kısmen yapılabilir elbette, ama düşüşler hep alım yönünde olacaktır. Keza daha ilerisi için ve yeterli birikimi olanlar içinse gene TL olarak, oldukça altlarda seyreden BİST ana hisselerinden azar, azar alarak yıl sonuna kadar beklemek olmalıdır…

Şu sıralar gene en büyük övünç, köprüler, çevre yoları olarak gündeme getirilmekte, ancak unutmayalım ki bu tür yatırımlar, özelliklede kara ulaşımı, enerjisi dışa bağımlı ülkeler için bir çıkış yolu değil tam tersi, inşa süresi bittikten sonra, büyük bir istihdam açığı yaratmanın da vesilesidir.

Bizim gibi ülkelerin, devamlı istihdam ve ihracata dayalı, ayrıca iç tüketimini de, ithalatla değil, gene iç üretimle karşılayacak, tesislere ve yatırımlara ihtiyacı olduğunu anlayamadığımız sürece de, bu kötü ekonomik gidiş asla düzelmeyecektir. Son enerji ve dağıtımı ile ilgili sabaha karşı çıkarılan yasa ise tam anlamı ile ayrı bir tartışma konusu olsa gerek!

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir