Çetin Ünsalan – Parasal genişleme iç piyasanın dermanı mı?

Türkiye’nin konuşulmayan ve herkesin sessiz kaldığı konusu, iç piyasadaki büyük tıkanıklık. Bunu ne yetkililer dile getiriyor ne de esnaftan fabrika sahibine reel sektör mensupları. Ama bugün büyük bir finans sıkıntısının yaşandığını herkes biliyor.

Halk ekonomisi cephesine dönersek, orada da durum farklı değil. Gırtlağa dayanmış bir borç ve yıllarca tüketim ekonomisi uygulanmış bir iklimde kendisini döndürmekte zorlanan insanlar gerçeği…

Aslında bu yeni bir şey değil. Yıllarca durum hep böyleydi de, kumar ekonomisinin beslediği ortam, tüketicinin de reel sektörün de sıkıntıyı ötelemesini, geleceğinden harcamasını sağlıyordu. Bu nedenle de sanal bir büyüme yaşanırken, kalkınmasız ekonomi borca batıyordu.

Şimdi musluğun suyu kesilip para gelmeyince, boyalar dökülmeye başladı. Tıkanmayı önlemek için de farklı metotlar geliştirdi. Net hata noksan adı altında, piyasaya kaynağı belirsiz para sokuldu. Son aylardaki performans gösteriyor ki, eksi bakiyeyle o bile çıkışa geçti.

Dünya ekonomisini okuyamayan ve büyüme ısrarını sürdüren Türkiye ise, halen insanların tüketebilmesi ve yatırım yapması üzerinden medet umuyorum. Fakat günlük ihtiyacını karşılayamayan vatandaş da, kapasitesini dolduramayan reel sektör de bunun mümkün olmadığını görüyor; sadece konuşamıyor.

Şimdi fon yaratıp, bunun makyajıyla piyasaya kontrolsüz para vermeye, bu yolla da hareketlenen piyasalar üzerinden ekonomiyi büyütmeye yönelen bir anlayış ortaya çıktı. Bu her haliyle gözüküyor.

Peki, kritik soru şu: Gerçekten parasal genişleme ya da herkesin bildiği tanımıyla para basma, kontrolsüz bir biçimde yapılırsa iç piyasayı, dolayısıyla ekonomiyi hareketlendirir mi? Bankalar buna zorlanırsa olacağı söyleyeyim.

Öncelikle bankalar kredi veriyormuş gibi davranır vermez. Bu projeyi Fitch’in 15 Türk bankasının kredi notunu düşürdüğü fotoğraf içinde hayata geçirmeye çalışıyoruz.

Olur da verirse reel sektör TL krediyi alır, dolar borcunu kapatmaya kullanır ve dolar talebi yaratır. Bu da dolar/TL kurunu olumsuz etkiler. Çünkü bu trendi gören yabancılar da dolar talebiyle ortaya çıkar ve karşılanamayan talep, doları istenmeyen seviyelere götürür.

Vatandaş kredi bulursa ne yapar? Alır borcunu harcını öder. Ağırlıklı olarak nereye borçlu? Bankalara… Yani bankalardan çıkan para, üzerine faiz alınıp tekrar bankalara döner. O zaman da bu iç piyasada hareketlenme yaratmadığı gibi, dengelerin de tamamen bozulmasına neden olur.

Bir görüş de bu yolla üretimin kurtulacağı yönünde. Üretim yapımızın içindeki ithalat payı, üretici imalat yapmaya niyetlense bile, ithalatı körükler ve ara malıyla birlikte tüketim mallarında da ithal ürünler yine nefes alır.

Yani sonuçta para üreticiye yaramaz ve riskini arttırmasına neden olur. Bunu bilen sanayici ya da KOBİ’de ilk alabildiği krediyle borç kapatmaya yönelecektir. Eskiden, yani paranın bol olduğu dönemde, yurtdışından borçlanmak yerine, kontrollü bir biçimde, teşviklerle bezenerek yapılsaydı sonuç verebilirdi.

Ama bugün sonuçta bir kısır döngü ile karşı karşıyayız. Yurtdışı kaynağımız olmadığına göre de içteki paranın maliyetini dikkate almalıyız. Yurtdışı ödemelerimiz olduğunu da unutmadan.

Bunu aşabilmenin tek yolu, günü kurtarmak yerine, sorunla yüzleşip, kaçınılmaz faturayı ortaya koyup, bedelini ödeyip, yarını kurtarmaktır. 3-4 aylık saadet için, bir kere daha geleceğimizi yakmayalım.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir