Çetin Ünsalan – Ey eşittir ekonomi  

Ülkede bir ‘ey’ modası aldı başını gidiyor. ‘One minute’ ile başlayan süreçte bu efelenme harekatının en sonunda, dikkatinizi çekerim hep zararlı çıkan biz oluyoruz. Bu sözden sonra ikili ticarette İsrail’den Türkiye’ye mal ve hizmet ihracında patlama olduğunu hatırlatırım.

Bir politikada dik durmakla, tutarlı olmak arasındaki farkı anlayamadığımız için, günübirlik yaklaşımlarla bağıran çağıran, ama sonuçta da isteneni yapan bir görüntü veriyoruz.

Bunun güzel Türkçemiz’de başka açıklamaları olsa da örnekleri çoğaltabilirim. Suriye, Libya’daki NATO, Mısır, ABD, AB, Almanya, Finlandiya, Yunanistan… Listeyi o kadar çok uzatabilirim ki, her birinin sonunda ya geri adım attığımız ya da ticari olarak zarar ettiğimiz ortaya çıkıyor.

Temsil düzeyinin tüm ülkeyi kapsadığı gerçeğinden olaya reelpolitik bakarsak, mesela Libya’da NATO’nun ne işi olduğunu söyleyerek bindiğimiz uçaktan, ‘elbette orada olacak’ diye indik. AB’ye ‘bizi almazsan alma’ dedik, parlamentodan bu yönde bir karar çıktı ‘kararı tanımadığımızı’ ilan ettik.

Terör örgütünün uzantısı PYD konusunda ABD’ye efelendik, sonra ellerimizle topraklarımızdan geçmesine izin verdik. Şüphesiz bu uzayıp giden listenin en önemli ve sıcak başlığını da Rusya ve bugünlerde Almanya oluşturuyor.

Konu başlıklarını bir kenara koyup, gerçeklere bakarsak tümünde zarar etmemizin günübirlik konuşmamızdan, ilmi siyaset bilmememizden, diplomasi diye bir şeyden haberimiz olmamasından kaynaklanan bir dizi sebep sayabiliriz.

Fakat hepsinin ötesinde ıskaladığımız bir şey var. Ey eşittir ekonomi… Haklı ya da haksız, kumpas ya da değil Rusya ile olan didişmemizin ortaya çıkarttığı faturanın telafisi halen mümkün olmadı.

Şimdi de aynı didişmeyi Almanya ile yapıyoruz. Bugün bir turizmcinin açıklamasına göre, turizmde en çok katma değer aldığımız il olan İstanbul’da oda fiyatları, 3 yıl sonra, 3 yıl önceki seviyesine ancak gelecek. Bunun nasıl bir yıkım olduğu ortada.

Bir de 8 Mart’ta Berlin’de başlayacak turizm fuarında ‘2017’de Türkiye’ye Hayır’ kampanyası ortaya çıktı.

Dünyada siyaseten söz sahibi olmak istiyorsanız; hakkınızı aramak arzusundaysanız, önce ekonomik olarak güçlü olacaksınız. Bunun için de elin parasıyla Hazine çeviren, ithalata üretimini kurban etmiş, halkını üretmek yerine tükettirmeye alıştırıp, oradan vergi toplamak üzerine bir sistem kurmamış olmanız gerekir.

Komşularınızla iyi ticari ilişkileri olan, buluşları ve dolayısıyla katma değerli üretimleriyle dünyanın kaçınılmaz olarak ticaret yapmaya zorunlu olduğu ülke olmanız gerekir. Tasarruflarınızın cebinizden taşması, bunu değerlendirecek alanlar arar halde olmanız lazım gelir.

Eğer siz dışa bağımlı bir finansman ve ekonomi modeli yarattıysanız; ancak bağırırsınız. Bağırmanız da kuru gürültü haline dönüşür. Koca bir ülkeyi de ‘karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar’ hale getirirsiniz.

Çünkü tarihten ve bizi biz yapanlardan ders almak yerine, onlara hakaret etmeyi tercih eden bir zihniyet hasıl oldu. Ayıptır… Son söz Atatürk’e ait olsun da konu özetlensin:

“İktisadi bağımsızlık sağlanmadan, siyasi bağımsızlıktan söz edilemez.”

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir