Çetin Ünsalan – Krize bahane aramak

Adamın biri bölgedeki papazı sevemez ve onu dövmek için bahane arar. Bir gün durup dururken papaza, tekme, yumruk, Allah ne verdiyse girişir. Papaz şaşkın ‘Yahu beni neden dövüyorsun kardeş’ demeden bir tokat daha yapıştırır ve der ki:

‘Siz İsa’yı asmışsınız öyle mi?’ Papaz şaşkın bir şekilde ‘Bu olayın üzerinden yüzlerce sene geçti; nereden çıktı şimdi bu’ deyince adam cevabı yapıştırır: ‘Ben yeni duydum, bundan sonra benden çekeceğin var.’

Ekonomide de durumumuz aynı. Birileri bahane arıyor. Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaptığı konuşmada, referandumdan ‘hayır’ çıkması halinde, Türkiye’nin çok zor ve krizlere gebe bir döneme gireceğini söyledi.

Şunu açıktan ve net olarak bir kez daha tekrarlayayım ki, Türkiye’nin bugün dış politikadan ekonomiye yaşadığı sorunların temelinde veya nedenlerinde, referandumdan çıkacak ‘evet’ veya ‘hayır’ sonucunun hiçbir ilgisi yok.

Bugüne kadar uygulanan yanlış politikalar ve paranın yanlış alanlarda değerlendirilmesinin, ekonomik model tercihlerindeki sakatlıkların, içte ‘hamili kart yakınımdır’ tarzında ne istendiyse verilenlerle ortaya çıkan açmazların, dış politikada başta komşularla olan ilişkiler olmak üzere, yürütülen hatalı yaklaşımların sonucu ile karşı karşıyayız.

Riski arttıran etkenlerle, riski yaratan nedenler arasında önemli bir fark vardır. Örneğin Türkiye’nin Rusya ya da Almanya ile ikili ilişkilerindeki hatalar, gerilmeler riski arttıran etkendir.

Fakat yıllarca bir ekonomiyi tüketim üzerinden yönetmeye kalkmak, ülkeyi kumarbaz cenneti haline dönüştürmek, elde avuçtakini satıp, binalarla toprağa gömmek, onların da ihtiyaç halinde para etmemesi, üretimin yok edilip, ithal ikameli bir ekonomi kurup, bunu da sıcak para ile finanse etmek riski yaratan nedendir. Bu da AKP hükümetlerinin yıllarca ekonomi politikası diye sunduğu yaklaşımdan başka bir şey değildir.

Lakin burada bir Ali Cengiz oyunu var. Eğer referandumdan iktidarın beklentisi doğrultusunda ‘evet’ çıkarsa, sorun yok. Zaten kimsenin pek bir şeye itiraz etme mecali de kalmayacak. Hem yeni güvenoyu almış bir fotoğraf ortaya çıkacak, hem de ardından yaşanacak hak kayıpları, kesintiler, düzenlemeler ile ilgili vatandaş farkında olmadan yetki vermiş olacak.

Daha da itirazını yükseltirse, sesinin kesilmesi rahatlaşacak. Ama oldu da ‘hayır’ çıkarsa, zaten yaşanılması kaçınılmaz olan bir sıkıntının bahanesi oluşturulacak. ‘Evet’ verseydiniz bunlar olmayacaktı; kriz bu nedenle çıktı reklamı yapılacak.

Şunu tekrar hatırlatayım. Türkiye iktisaden zorlu bir sürece giriyor. Yıllarca el parasını yiyip, bunları üretime, teknolojiye dönüşmek için finansman yapmak yerine, borç biriktirdiğinden bu başarılı ekonomi palavrasının bedelini ödeyecek. Hepimiz ödeyeceğiz. Zaten son 3-4 yıldır ağırlaşarak yaşanan sıkıntı bundan başka bir şey değil. Bu faturadan kaçış yok.

Şimdi 16 Nisan’da sandık başına gidip ister ‘evet’ deyin, ister ‘hayır’. Herkesin kendi düşüncesidir. Ama şunu bilin: Bu faturayla muhatap olmamızın evet ya da hayır sonucuyla bir ilgisi yok.

Bu faturayı önümüze koyan, yıllarca yürütülen yanlış politikalardır. Ama son zamanda iktidar kanadında ‘evet’ için geçerli bir gerekçe bulunamadığından bu istikrar söyleminin kullanıldığına şahit oluyoruz.

Konuyla da, sandığa götürülen 18 maddeyle de, Türkiye’ye para gelip gelmemesiyle de, işsizlikten tahsilât sıkıntısına kadar iktisadi konularla uzaktan yakından ilgisi yok. Kararınız ne olur bilemem; ama oyladığınız şey ‘ekonomi’ değil. Belki haklar…

Kast edilen istikrar ise, bugüne kadar kimseyi dinlemeden, ‘sadece ben bilirim’ diyerek yapılan icraatlarla geldiğimiz nokta ortada. Gerisi sizin kararınız. Nasılsa fıkradaki gibi dövmek isteyene sadece bahane yetiyor.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir