Çetin Ünsalan – İş bulamıyorsan dükkân aç

Gelir idaresinin mükellef sayısını açıklamasıyla birlikte medyaya bir haber düştü. ‘Kariyer planları içinde kendi işinin patronu olanların sayısı artıyor.’ Bu bir trendmiş; yani moda… Meseleye böyle yaklaşmak da ancak işyeri sahibi olmakla, işadamı olmak arasındaki farkı anlayamayan ülkemize yakışırdı.

Elbette bir ülkede girişimci sayısının artması güzel bir haberdir. Fakat bunun hangi koşullarda ortaya çıktığına iyi bakmak lazım. Son dönemde, ‘girişimcilik’ üzerinden yaratılan bir algıyla, herkesin kendi işinin patronu olması ile ilgili algı yürütülüyor.

Peki ihtisas, konuyla ilgili eğitim, işletmecilik, sektörel uzmanlık gibi konuları ne yapacağız? Esasen mesleki eğitimle ilgili bugün yaşadığımız sıkıntının bir başka alanda hayat bulmuş halinden bahsediyoruz.

Nasıl eğitim sistemimiz herkesi üniversite mezunu olmak üzere yönlendiriyor ve başka bir seçeneği cazip kılmıyorsa, bugün müteşebbislik adı altında yapılan hatanın da bundan farkı yok. Yıllar önce bir profesyonelin bana söylediği şu sözü hiç unutmam.

‘Bir ülkenin doktora ihtiyacı olduğu kadar hasta bakıcıya da, mühendise ihtiyacı olduğu kadar teknikere de ihtiyacı vardır.’ Fakat her ile üniversite açıp, içindeki eğitimin ve koşulların tartışma bile götürmeyecek düzeyde yetersiz olduğu bir politika işsiz sayısını gizlemek için kullanılmadı mı?

Aynı fotoğraf ‘işini kur’ kampanyaları için de geçerli. Bu gençler çok iyi fikirleri olduğu için mi müteşebbis oluyorlar, iş bulamadıklarından mı? Belki KOSGEB desteğiyle, belki banka kredisiyle, belki de evde annesinin bilezikleriyle sermaye tutup, bir işe girişiyorlar.

Ayrıca bu meslek dalında müteşebbis olmalarıyla ilgili önlerinde hiçbir engel yok. Yani 10 tane bakkalın olduğu sokağa kimse onbirinciyi açma demiyor. Peki sonuç? Eğer bir ülkede toplam mükellef sayısının yarısı vergi yapılandırması için başvuruyorsa, yani vergilerini bile ödemekten aciz durumdaysa, oturup düşünmek gerekmiyor mu?

Açılan kapanan şirket sayılarına baktığımızda, sadece açılanlara göz atar, aynı hızda yaşanan kapanmaları görmezden gelirseniz, sadece boşa sermaye harcıyorsunuz demektir. Bununla birlikte işyeri açıp kapatanlar sadece kendilerine zarar vermiyor.

Girdikleri sektörde bir süre sonra rekabet edebilmek adına fiyatlarla oynayarak haksız rekabet ortamı yaratıyorlar; filmin sonunda da önce piyasayı bozup, sonra alacaklılara ödemelerini yapamadan batıyorlar. Yani ödemeler zincirinde de tahribata neden oluyorlar. Onlar batıyor; ama uyguladıkları fiyatlar, vadeler sektörlerin sırtında kambur olarak kalıyor.

Oysa bu ülkenin müteşebbisler kadar, onların yanında çalışacak uzman kişilere de ihtiyacı yok mu? Hizmet verdiğiniz alan ne olursa olsun, profesyonel olmak ayıp mı? Bir ülke elindeki tüm kaynakları olduğu gibi, insan kaynağını da doğru yönetebilirse bir noktaya gelir.

Lakin işyeri açmayı koşulsuz över; bu yolla da işsizliği saklamak gibi bir artı değeri cebinize koyma hesabı yaparsanız, hangi sonucu alacağınızın sağlamasını da bugünkü ara eleman açmazından yapabilirsiniz. Çünkü hiçbir fark yok.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir