Çetin Ünsalan – Sakal bıyık kredisi  

Reel sektörün finansman sıkıntısı büyüyor. Bu konuda bakanlardan meslek örgütlerine kadar herkes bankalardan anlayış bekliyor. Haksız bir beklenti mi; işin özelinde bakarsanız hayır. Fakat bu mesele anlayış göstermek ile ilgili değil.

Türkiye’de finansman sıkıntısı devletin hazinesinden vatandaşın aylık harcamasına kadar her aşamada büyüyen bir problem halinde ortada duruyor. Lakin sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için, önce bunu sağlayacak finans sisteminin durumunun ne olduğuna bakmak lazım.

Eğer bundan 10 sene önce bu meseleyi konuşuyor olsaydık ortaya konulacak tezlerle, bugün tartışılması gereken noktalar birbirinden farklı. Dünyadan paranın aktığı dönemde, reel sektörü aklının ucuna getirmeyen ekonomi yönetimi, bankaları tüketici ile buluşturarak işin kolayına kaçtı.

Şimdi paranın kıtlaştığı ve geri çekildiği noktada da ‘üretmek’ ile ‘finanse etmek’ arasındaki büyük çelişkiyi, borçlu bir fotoğraf içinde yaşıyoruz. Eğer o süreçte üretime yönelmiş ve yıllar içinde elde ettiğimiz tasarruflarla, bugün bankalarda kendi mevduatlarımız üzerinden konuşuyor olsaydık durum farklı olurdu.

Fakat Türkiye’deki tasarrufların yetersizliği ortada. Halen pazarlığını yaptığımız para, dışarıdan gelmesini umut ettiğimiz likiditeden ibaret. Yani biraz zengin malı, züğürdün çenesini yorar cinsten bir tartışma yapıyoruz.

Moody’s, Türkiye’nin görünümünü negatife çevirdi, bunun karşılığında ekonomiyle bile ilgisi olmayan bakanların yorumu, Millet’in kendi notunu kendinin vereceği oldu. Fakat aynı Moody’s bu gerçekleşmeden yola çıkarak, Türkiye’nin önde gelen 17 bankasından, 14’ünün görünümünü de negatif yaptı. Kredi notlarını sabit tuttu, çünkü buradaki bir oynama daha başka sorunları da yaratacaktı.

Millet kendi notunu verir ve olmayan parasıyla bu işe çare ararsa sonuç alır mıyız bilemem. Ama reel duruma baktığımızda, bankaların sendikasyon üzerinden yurtdışından borçlanma ihtiyacı olduğu ve bunun da bu fotoğraf içinde, para bulsalar bile maliyetli hale geleceği açık.

Ayrıca çok uzun zamandır sendikasyonların da direkt nakit olarak gelmediğini, eski borçlar üzerinden bir hesaplaşmanın ardından, bakiyenin Türkiye’ye getirilebildiğini biliyoruz. Şimdi bu aşamada bankalara nasıl baskı yapacaksınız?

Bir tarafta reel sektörün kredi ihtiyacı, diğer tarafta bankaların bu fotoğrafa cevap veremeyecek durumları… Peki ne yapalım? Öncelikle sıkıntıya hazır olalım. Kıt bir kaynağın kullanılmasını tartıştığımız bir sürece giriyoruz.

O zaman firma bazlı kredilendirme peşinde koşmak yerine, ekonomi yönetiminin acilen planlı ekonomiye geçmesi, buna da ellerini sürmeyip, uzmanlarına teslim etmesi, ortaya çıkacak yol haritasının ardından kıt kaynakların doğru kullanımının sağlanması gerekir.

Başı sonu, hedefi belli olan ve bu konuda ekonomik metotlarla cesaretlendirilen bir fotoğraf ancak bankaların da kredi vermesine olanak sağlar. Bu haliyle dipsiz kuyuya taş atarlar. Bunun bilincinde olduklarından da kredi vermekten, tüm baskılara rağmen imtina ediyorlar.

Kim haklı kim haksız bunun tartışması yapılmalı. Ama şimdi değil. Bu çukurdan çıkana kadar tek bir cephe yaratılarak, gerçekten yolu yordamı belli olan bir üretim yolculuğuna çıkıp, firmaları da bankaları da ötekileştirmeden bir ekonomik model yaratmalıyız.

Bunların hiçbirini konuşmuyor ve sadece inandırıcı olmayan ve hayata geçmeyen orta vadeli programlar ile, tutarsız projeler açıklıyorsanız, herkes gibi finans kesimi de sizin günübirlik yaşadığınızı anlar.

Lafın özü, bu plansızlık, rotasızlık ve kifayetsizlik içinde bankalara baskı yapıp kredi dağıttıramazsınız. Çünkü dağıtırlarsa, ödeme zamanı geldiğinde bunun hayatiyetlerine mal olacağını biliyorlar.

Şu an bankaların durumu yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal cinsindendir. Üretim ekonomisine geçmemiz gerekiyor; ama şartlar buna izin vermiyor. Kaçırılan trenlere sonra yanarız; ama önce bu sakal bıyık kredilerini, amaçlı ve ayağı yere basan finansman haline getirmek zorundayız.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir