Çetin Ünsalan – Tapuları uçak yapıp; atın

Türkiye’nin en önemli problemlerinin başında gelen depreme karşı önlem almak, ne yazık ki yıllardır ihmal edilen konuların başında geldi. Herkesin destekleyeceği kentsel dönüşüm kavramını, rantsal haline dönüştürerek milyon dolarlık binalar yaratanlar, vatandaşın ihtiyacını çözmekten çok uzağa düştü.

Toplanma alanlarının bile yüzde 70’ini bina yapmak için araziye çeviren bu yaklaşım, 1999 yılındaki depremin ardından toplanan, 2003 yılındaki bir kanunla da kalıcı hale getirilen deprem vergilerinin bile henüz hesabını vermiş değil.

Bu süreç içerisinde yeniden yapılanmaktan çok, tehciri andıran uygulamalarla, bilimi, aklı, hakkı, her şeyi göz ardı eden bir yaklaşım içerisinde, her şeyi eline yüzüne bulaştıran bir yönetim anlayışının tezahürünü yaşadık.

Nitekim bu haksız uygulamalar içinde birçok örnek, insanları bir tarafta borçlandıran, bir tarafta mahalleleri dağıtan, yaşama adına ulaşılamaz alanlar yaratan bir fotoğraf içerisinde, 18 yıl sonra ne kadar hazırlıksız olduğumuzun resmini çizdiler.

Depremin yıldönümünde de yazdığım gibi, Türkiye suçu depreme atmakta, üzerine kondurduğu binaların rezaletiyle ise yüzleşmekten ısrarla kaçınmaktadır. O kadar çok fiyaskoyla sonuçlanan örnek anlatabilirim ki…

Mesela Beyoğlu’nda yeni şehir diye kurdukları sistem, en üst mahkemeden bile projeleri dahil iptal edildi; durmadılar. Oysa mahkeme açıkça bunun bir kamulaştırma değil, servet devri olduğu tespitini ortaya koydu. Benim malımı, benim iznim olmadan üçüncü şahsa satmaya kalkan ve burada da kamulaştırmanın gereği olan sosyal alan yerine trilyonluk binalar diken bir yaklaşımda hukuk kazandı.

Yine Cumhuriyet Mahallesi örneği var. 1999 depremi sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Japon uzmanlar tarafından incelenen ve örnek yerleşim birimi olarak gösterilen mahalleyi, dolaylı yoldan ele geçiremeyenler, burayı apar topar riskli alan kapsamına soktular. Elbette burada da hukuk kazandı.

Aslında kimsenin kentsel dönüşüme itiraz ettiği yok. Herkes iş, ranta dönmeden yenilenmiş binalarında, mahalllerini koruyarak anasasal hakları olan barınma haklarını kullanmak istiyor.

Fakat ısmarlama müteahhitlerle mahalleler taciz ediliyor. Bu yaklaşım mahallelerin birlik olup, hukuk mücadelesi verdiği her yerde yenilgiye uğradı.

Lakin şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanı, yani deprem adına felaket tellallığı yaparak inşaat sektörünü hareketlendirmeyi ilk icraatı olarak sergileyen Özhaseki, KHK’larla bu sorunun üzerine gideceklerini açıkladı.

Öncelikle KHK ile bu işi yapmak doğru değil. Sadece bu nedenle büyük depremin ardından 595 sayılı KHK yerine yasa çıkarılmadı mı? Ama görünen o ki, OHAL döneminin ardına sığınıp, KHK’larla bu işi, oldu bittiye getirme niyeti ufukta belirdi.

OHAL ile ancak terörle mücadele edebilirsiniz. Bunun gölgesine sığınıp çıkarılan KHK’larla vatandaşın malına mülküne el koyamazsınız. Koymamalısınız… Mehmet Özhaseki’nin bu çıkışının amacını aşan bir ifade olduğunu kabul etmek istiyorum.

Eğer öyle değilse bugünden tapularınızı uçak yapıp, atın. Çünkü hiçbir kıymeti kalmayacak.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir