Çetin Ünsalan – Yapılandırma

Reel sektörden bu ara arka arkaya yapılandırma ya da alacaklı bankalarla masaya oturma haberleri geliyor. Bu bir tarafta kriz göstergesi, diğer tarafta da ekonomik mücadeleye sekte vurmak olarak algılanıyor.

Neredeyse bu firmalar suçlu ilan edilecek. İşte en çok da buna şaşırıyorum. Her şey bir yana, alacaklı – verecekli arasındaki ilişkiye neden herkes müdahil? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Yapılan işin ise bir suç ya da kabahat olmasını bırak, son derece akıllı bir yönetim uygulaması olduğuna inanıyorum.

Finans piyasalarımız bu haberlere şok oluyorsa, bu reel piyasalardan ve yaşananlardan ne kadar kopuk, kendi dünyasında yaşadığının bir kanıtıdır. Gerçi tüm risk algılarını ve yaşananları alt alta koyup, BİST İstanbul’un durumuna bakarsanız, bunu çıplak gözle de görürsünüz.

Firmaların bilançolarından ya da durumlarından kaynaklı değer artış ve azalışlar üzerinden ayna göstergesi halinde olması gereken borsa, 2 binli yılların ilk yarısında kalmış bir görüntü veriyor.

Tekrar ana meseleye dönersek, ben firmaların yapılandırma ya da alacaklılarla masaya oturma eyleminin bir risk yönetimi, belki kriz değil ama kriz yönetimi olduğunu kanaatindeyim. Yani ortada bir temerrüde düşme yok. Buradaki algı sıkıntısının ise, bizim riski ya da krizi olup bittikten, yani gerçekleştikten sonra yöneteceğimizi zannetmemiz.

En basit sağlamasını deprem gerçeğinden yapın. Bütün önlemler deprem sonrasında ne yapılacağına dair; ceset torbaları dahil. Oysa risk de kriz de an itibariyle değil, önceden yönetilmeye başlanırsa bir anlam ifade eder.

Ben sadece firmaların değil, hızla gelir gider dengesi bozulan, bunu toparlamakta hem kendi adına, hem de dünyadaki gelişmeler bakımından zorluk çekeceği gün gibi açık olan Türkiye Cumhuriyeti’nin de alacaklılarıyla yapılandırmaya gitmesi gerektiğine inanıyorum.

İcra kapıya geldikten sonra, alacaklı size her türlü baskıyı yapar ve koşulları dayatır. Oysa kendinize güvenerek, tüm alacaklılarınızla masaya oturur; sorunu yönetirseniz; bu süreçten batan değil, güven veren ülke olarak çıkmanız da mümkün.

Bir alacaklı için en büyük sorun, bunun şüpheli duruma düşüp düşmeyeceğidir. Bunlardan bir tanesinde şüpheli hale gelirseniz; vadesi gelmemiş alacaklar bile kapınıza dayanır ve o firmanın, o yapının iflasına neden olur.

O halde sorunları yok sayana mı, kabul edip yönetene mi şaşıracağız? İşte bu da bizim ekonomiyi algılarken gerçek hedefimizle ilgili. Bir filika kapmaya mı çalışıyorsunuz; gemiyi kurtarmaya mı?

Bence yapılandırmaya giden firmaları eleştirmek yerine, sistemli bir biçimde tüm işletmeleri ve finans sistemini masaya oturtmak lazım. Hem de kapımıza gelen dolar / TL ya da diğer döviz kurları veya petrol fiyatlarıyla artan maliyetler, kapımızı parçalayıp, içeri dalmadan.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir