Çetin Ünsalan – İstikrar olduğu kesin

Ülkede son yıllara damga vuran kelimelerin başında istikrar geliyor. Herkes de far görmüş tavşan gibi bakıyor ve ‘neyin istikrarı’ diye sormuyor. Oysa sadece bir başlıktan bile yola çıksanız istikrarlı bir biçimde reel sektörün, Türkiye ekonomisini de sürükleyerek açmaza sürüklediğini görüyoruz.

Bunda uygulanan yanlış politikaların çok büyük katkısı var. Peki bu saatten sonra reel sektör mensuplarından oluşan bir kabine ile bu sorunları aşabilecek miyiz? Açıkçası bakanların önemli hiçbir yetkisi olmadığı bu sistemde, isteseler bile yapmalarının güç olduğunu düşünüyorum. Ayrıca mevcut yapıya baktığımızda onlara tanıdık gelecek tek kavramın gizli iflas olduğu görülüyor.

Türkiye her ay istikrarlı bir biçimde dış ticaret açığı vermeye, verirken ithalat birim değerini ihracattan daha çok arttırmaya, bununla birlikte cari açık sorununu kronikleştirmeye, artan dolar kuruyla birlikte de finansmanı çevrilemez bir hal almaya sürükleniyor.

Asıl anlayamadığım ise herkes bunlar son derece normalmiş gibi, ihracat rakamlarını konuşup, methiyeler düzerek sorunu yok sayıyor. Problemin yok farz edildiği bir yerde de sıra doğal olarak çözüm konuşmaya gelmiyor.

Dış ticaret açığı Haziran 2018’de yayımlanan Dış Ticaret Müsteşarlığı verilerine göre 12 aylık dilimde 86,5 milyar doları aştı. Son açıklanan dış ticaret endekslerine baktığınızda ise ihracattaki kazancımızı yüzde 4,9 arttırırken, ithalattaki maliyetimiz yüzde 7,7 yükseldi. Yani istikrarlı bir biçimde makas açılıyor.

Daha kritik olanı ise daha az mal alıp, daha çok para ödüyor olmamız. Çünkü aynı TÜİK raporuna göre ihracatta miktarı yüzde 0,4 arttırırken, ithalatta miktarımız yüzde 2 düşüyor. Dış ticaret çağındaki bu fotoğraf da karşımıza yine son olarak açıklanan, Mayıs 2018 itibariyle 57 milyar 637 milyon dolarlık cari açık gerçeğini getirdi.

Bu yazının yazıldığı saatlerde dolar / TL kuru 4,90 idi. Bu kurdan hesap yaparsak TL bazında bu açığın bize maliyeti 282 milyar 421 milyon 300 bin TL… Yani eski parayla 282 katrilyon TL’den fazla… Dikkatinizi çekerim bu zararı ihracatımızı arttırarak elde ediyoruz.

Diyebilirler ki enerji maliyetleri bunun içinde önemli bir kalem… Kabul ama dış ticaret endeksindeki verilere bakarsak durum orada da parlak değil. Mayıs ayında yakıt hariç hammaddelerde ihracatımız yüzde 5,8 yükselirken, ithalatımız da yüzde 9,2 azalıyor. Yani ortada bir gariplik var.

Hadi kabul edelim enerji maliyetleri bunu tetikliyor. O zaman yeni bir tehlike daha kapıda… Keskinleşen ticaret savaşları petrol fiyatlarıyla, doların değerini yukarı çekiyor. Yani tost oluyoruz. Lakin bunu da yok sayalım. Her şeyi yok saymak huyumuz ya…

En büyük tedarikçimiz Rusya, doğalgaz ihraç fiyatlarının geçen yıla oranla yüzde 24,2 artacağını duyuruyor. Elektriğimizin yüzde 44’ünü üretmek için doğalgaz kullandığımızı düşünürseniz, bunun iğneden ipliğe hayatımıza nasıl etki edeceğini, enflasyonu nasıl tetikleyeceğini, onun faize baskı yapacağını görebiliyorsunuz.

Peki bu kıtlaşan kaynaklar, artan maliyetler, bozulan bütçe dengeleri gibi gerçeklerin gölgesinde Türkiye’nin öncelikli hedefi ne? Adına mega denilen çılgınlık yatırımlara hız vermek. Yani toprağa paraları gömüm, sonra da işletmecisine müşteri garantili projeler vaat etmek.

Bu fotoğraf yıllardır değişmedi. Daha da ilginç olanı sistematik bir biçimde kötüleşerek devam ediyor. Kabul ediyorum ortada bir istikrar var. Ama sorun bakalım tekrar; neyin istikrarı?

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir