Çetin Ünsalan – 2019 neden işsizlik yılı?

Ülkenin yeni yılla birlikte farklı ve zorlu bir sürece girdiğini düşünüyorum. Esasen bu çok sürpriz değil. 2018 yılının üçüncü çeyreğinden beri 2019 yılının bir numaralı gündem maddesinin işsizlik olacağını söylüyorum.

Bakan Albayrak hangi hedefleri tutturdu meçhul ama, bir gerçek var ki sokakta işler hiç de kağıt üzerindeki gibi gitmiyor. 2018’de devalüasyonla başlayan süreç, zaten var olan sıkıntıları daha da tahammül edilemez noktaya getirdi.

Ardından arka arkaya patlayan konkordatolar, önlenemeye işsizlik ve kırılan ödemeler zinciri bir yanda, dış ticaret rakamlarına baktığınızda düşen kazançlar ile stoktan mal satarak ihracat rekoru kırma gerçeği öbür tarafta bize bu sinyallerin tamamını veriyordu.

Cumhurbaşkanı meşrubat fabrikasının açılışında farklı şeyler anlatsa da döviz pozisyon açığı 203 milyar doları aşan reel sektör açısından durum pek parlak değil. Öncelikle enflasyonla mücadele kapsamında iç piyasanın daha da daraltılacağı açık. Sonuç alınabileceğini sanmıyorum ama bu eğilim zaten siftah yapılmayan ve ödemeler zinciri kırılan firmaları daha da zorlayacaktır.

Ayrıca konkordatolar ile birlikte tedarikçiler ve üreticiler kulvarında hiç hesaplanmayan sonuçların işsizliğe olumsuz etki yapacağını görmemek için kör olmak gerekir. Son olarak yüzde 26,5 oranında zamlanan asgari ücretin üzerindeki vergi ve prim yüklerinin de 100 TL ile tolere edilemeyeceği biliniyor.

Esnaf boyutuna baktığınız Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu halen 6 ay geri ödemesiz can suyu kredisi derdindeyse orada işlerin parlak olmadığını görülüyor. Ayrıca verilen kredilerin de işleri geliştirmeye yaramadığını biliyoruz.

Çünkü Merkez Bankası Kredi Anketi, kredilerin daha da daralacağını, buna karşılık verilen kredilerin de borcun yeniden yapılandırılmasında kullanıldığını açıkladı. Yani kağıt üzerinde verilen krediler, sadece borcun daha yüksek faizle ötelenmesini sağlıyor.

Bu sorunu ortadan kaldırmadığı gibi, işletmelere faiz nedeniyle artı bir maliyet ve ödeme güçlüğü daha getiriyor. Sadece sanayi kenti Kocaeli’de bile 4 adliyede icra dosyalarının 500 bin adedi aşmış olması önemli bir sinyaldir. Bunun ildeki her 4 kişiden birinin icralık olduğu anlamı çıktığı söyleniyor.

2018 yılından bütçeye Ar-Ge anlamında 12 milyar TL’nin biraz üzerinde harcama yapılmış olması da ciddiye alınacak bir dönüşüm eğilimi olmadığını gösteriyor. Bu rakamların dünya çapındaki firmaların harcamaları yanında çok güdük kaldığı, hatta Ar-Ge anlayışının da bambaşka uçlarda kaldığını biliyoruz.

Dış ticarete gelince; dünyadaki yavaşlamanın ve paranın maliyetlenmesinin, hem birim değer, hem de denge düzeyinde üretimsizleşme ya da kazançsız mal satmaya yönelik bir eğilimi de beraberinde getirdiğini biliyoruz.

Tüm bunları alt alta koyduğunuzda ise tüm ekonomi yaklaşımının Mart seçimlerinden ibaret olması, sorunun gerçekten anlaşılmadığını bize gösteriyor. Ne yazık ki, önümüzdeki süreç bırakın yeni istihdam yaratmayı, istihdam edilenlerin bile işsizlik gerçeğiyle yüzleşeceği bir süreci beraberinde getiriyor.

Siz tüm bunlara rağmen, Mart ayındaki seçimlerin kimi kazanacağını konuşuyorsanız; üzgünüm ama sorunu hiç anlamamışsınız demektir.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir