Reel Faiz ve Maliye Politikası

Reel faizle ilgili analize başladık ama bir türlü sonunu getiremedik. Araya dış açık, Yunanistan ve istihdam gibi güncel konular girdi. Daha fazla soğumadan bitirmeye karar verdim.

2001 krizi sonrasında reel faizlerin fevkalade yüksek seyretmesi benim de aralarında olduğum bir kesim tarafından çok eleştirildi. Özellikle TL’nin değer kazanması ve dış açıkla bağlantısı vurgulandı. Ayrıntıların bilindiğini varsayıyorum.

2008 krizi önemli bir dönüşümü tetikledi. Nominal ve reel TL faizler daha önce tahayyül bile edilemeyecek düzeylere geriledi. Bu kez düşük faizin sürdürülebilirliği konusu öne çıktı. Bu arada Başbakan da “sıfır reel faiz” talebi ile tartışmaya katıldı.

İlk iki yazıda reel faiz, enflasyon ve büyüme ilişkisine baktım. Sayılar ezberlere uymadı. Yüksek faizle hızlı büyüme, düşük faizle düşük enflasyonun mümkün olduğu görüldü. Bugün maliye politikasını ele alıyorum.

“Uzun dönemde hepimiz öleceğiz”

Maliye politikası konjonktürün en kritik belirleyicilerinden biridir. Bir dizi önemli ezberin de kaynağıdır. Örneğin bütçe dengesi ile enflasyon ve faiz arasında adeta otomatik bir ilişki kurulur. Bütçe açığı artınca enflasyon ve faizin de yükseleceği düşünülür.

Bu tür gözlemler uzun dönemde doğrudur. Vergi yerine borçla karşılanan kamu harcamaları eninde sonunda kamu borcunu patlatır. Yüksek faiz ödenemez hale gelince banknot matbaası çalıştırılır. Yunanistan’a bakmak yeterlidir.

Ancak, bu mekanizmanın işlemesi için yıllar, hatta on yıllar gerekebilir. Keynes’in ünlü “uzun dönemde hepimiz öleceğiz” sözünün gerisinde bu gerçek vardır. Kısa dönemde süreç çok farklı çalışır. Bu ilişki geçerliliğini kaybeder.

Türkiye’ye uygulamak için 2003 sonrası dönemde bütçe açığı ve reel faiz ilişkisini kullandım. Neden 2003’le başlıyoruz? Çünkü Hazine’nin reel faiz hesabı öncesine gitmiyor. Sadece resmi verileri kullanmaya çalışıyorum.

Aşağıdaki grafikte çubuklar (sağ eksen) bütçe açığının milli gelire oranını gösteriyor. Grafiğin daha rahat okunması için işaretini artı yaptım. Borçlanma gereği şeklinde de okunabilir. Çizgi ise piyasaya satılan TL tahvillerinin reel faizidir.

Maliye politikası açıklamıyor

Grafik çok öğreticidir. Yararlı gözlemlere imkân sağlıyor. En çarpıcısı ile başlayalım. 2004 ve 2009’da bütçe açığının milli gelire oranı aynı: yüzde 5’in biraz üstünde. Halbuki reel faiz 2004’te yüzde 17 iken 2009’da yüzde 1.6’ya iniyor.

Devam edelim. 2005-2008 arasında bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 2’nin altında. Ama reel faiz aynı oranda düşmüyor. Yüzde 8-12 aralığında takılıyor. Öte yandan 2009 ve 2010’da bütçe açığı tırmanırken reel faiz çöküyor. Tek tutarlı gibi duran gözlem 2003’tür. Orada bile yüzde 9 açığın neden yüzde 26 reel faize yol açtığı sorusu cevapsızdır.

Bu arada bütçe açığı yerine kamu borcunu koyunca resmin değişmediğini söyleyelim. Neticede, özellikle 2004-2008 döneminde yüksek reel faizi maliye politikası ile açıklamak mümkün durmuyor. Böylece işin özüne, yani para politikasına geliyoruz.

 

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir