Nasıl Merak Ettirilir? Nasıl Çalıştırılır?

Mevcut eğitimden yararlanmak için öğrencileri çalıştırmaya özendirmek gerekiyor. Bu başarılmadığı sürece sonuç alınamaz.

Son zamanlarda akademik hayata ilişkin bayağı yazı yazdım. Bugün de farklı bir çerçevede o hayata ilişkin diziye devam ediyorum; öğrencilerle ilgiliyim temel olarak.

Öğrencilere ders anlatan bir hocanın karşılaşabileceği en büyük sevimsizliklerin başında öğrencilerin bir şey sormadan öylece dersi dinlemelerinin geldiğini söylersem abartmış olmam sanıyorum. Dinleme ‘boş gözlerle’ yapılıyorsa durum daha da tatsızlaşıyor. Hele hocanın tüm çabasına karşın, sınıfta bir türlü tartışma çıkmıyorsa bazı dersler iyice çekilmez hale gelebiliyor.
Bu tür öğrencilerin azımsanmayacak sayıda olduğu sınıflarda sınav sonuçları da parlak olmuyor. Aslında yeterli kapasiteleri olan birtakım gençlere gerekli eğitimi verememiş oluyorsunuz. Bu gençleri, kapasitelerinin hiç olmazsa bir kısmını kullanmaya zorlamak gerekiyor.
Bu gereklilik, yazının başlığındaki soruları önemli sorular haline getiriyor: Nasıl merak ettirilir? Nasıl çalıştırılır? Zor sorular.
İyileştirme tartışılıyor

Kapasite kullanımı önemli bir kavram. Mesela işgücü kapasitenizin önemli bir kısmını kullanamıyorsanız –ki kadınların işgücüne katılımının çok düşük olması nedeniyle Türkiye’de durum böyle- potansiyel büyüme hızınız da düşük oluyor. Bir de işgücünün yeteri kadar eğitimli olmadığını düşünün; potansiyeliniz iyice sınırlanıyor. Yüzde 11 büyüyerek dünya rekoru kırdığınız bir dönemde, potansiyelinizin çok üzerine çıktığınız için ekonomi başka yerden alarm veriyor. Basın rekor haberleriyle birlikte “Bu cari açık ne olacak” tartışmalarına da bolca yer veriyor. Tam anlamıyla sevinemiyorsunuz. Mevcut eğitimin kalitesini iyileştirmek hep tartışılıyor. Evet, çok önemli. Ama tartışılması gereken bir konu daha var: Mevcut eğitimden -düzeyi her neyse- yararlanmak için öğrencileri çalışmaya özendirmek gerekiyor. Bu başarılmadığı sürece, mevcut eğitimin kalitesini arttırsanız bile, etkisinin arzu edildiği kadar büyük olmaması tehlikesi var. Üstelik eğitim reformu öyle bir çırpıda gerçekleştirilebilecek bir şey değil. Bu durumda hiç olmazsa mevcut eğitim kapasitesinden mümkün olduğunca çok yararlanma sağlanmalı. Yine bir soru: Nasıl yapacağız?

Zorlaştırma çözüm mü Bir yol, üniversite çağına gelmiş gençlerin kendilerine bırakmak işi. Onların sorumluluk almalarını beklemek. Ama bu sorduğum sorulara yanıt olmuyor; soruların sorulmasının nedeni zaten bu gençlerin önemli bir kısmının sözünü ettiğim sorumluluğu almaması.
Peki, sınıf geçmeyi ve mezuniyeti zorlaştırmak bir çözüm olabilir mi? Bu çerçevede, mesela bir dersten çok sayıda sınav yapmak ve ödev vermek? Biraz düşününce, bu bir çözüm olabilir gibi geliyor. Ama hemen şu soruyu da beraberinde getiriyor: Mevcut öğrenci sayılarıyla bu iş nasıl olacak? Ek olarak şu soru da var: Sık sık öğrenci affı çıkaran bir ülkede bu ‘zorlaştırma’ işini nasıl yapacağız? Hele ortaöğretimde sınıfta kalma kavramı ile tanışmamış bir öğrenci topluluğu ile nasıl olacak bu iş? Çok sayıda soru sordum. Öğretim üyesi olarak çalıştığım on iki yıl bu soruları yanıtlamak için yeterli değil. Bir bu kadar daha çalışırsam, yanıtlayabilir miyim, emin değilim.

Fatih ÖZATAY

 

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir