Buharlaşmayı Önlemek: Ne Yapmalı?

Isınmaya karşı vergi artışları yoluyla maliye politikasının sıkılaştırılmasından yanayım.

Anlamadığım bir sav ile başlayayım. Ekonominin ısındığını ileri sürünce Merkez Bankası’nın (MB) faiz arttırması gerektiğini söylediğinizi düşünenler var. İlla ısınma savından çıkarılacak sonuç bu mudur?

Şu andaki koşullar altında MB’nin faiz arttırması gerekmediğini düşünüyorum. Buna karşın ekonominin ısındığı görüşündeyim. Koşullar değişir, enflasyon belirgin biçimde yükselme eğilimine girerse elbette MB’nin faiz arttırması yararlı olabilir. Ama içinde bulunduğumuz koşullarda faiz arttırımının yararlı olacağını düşünmüyorum. Yararlı olmayacağı gibi, kısa vadeli sermaye girişlerini daha da arttırarak ısınmaya katkıda bulunması riski de var.
Isınmaya karşı özellikle vergi artışları yoluyla maliye politikasının sıkılaştırılmasından yanayım. Hâlâ hız kesmeyen kredi artışını frenlemek üzere Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun daha kuvvetli biçimde devreye girmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu çerçevede, haftalık vadede bankaların MB’den aldıkları borca bir üst sınır getirilmesinin yararlı olacağını belirtiyorum. Tüm bunlardan sonra da kısa vadeli sermaye girişlerini kısıtlayıcı önlemlerin denenebileceği görüşündeyim.

Isınma tartışması bir ölçüde ‘ısınma’ kavramının muğlaklığından kaynaklanıyor. Isınma, gayri safi yurtiçi hasıladan (GSYH’den) ziyade toplam yurtiçi talep ile ilgili bir kavram olmalı. Yurtiçi talep, özel ve kamu tüketim harcamaları ile özel ve kamu yatırım harcamalarının toplamı. Üretmeyip bu talebi karşılamak için yurtdışından ithal ettiğiniz malları kapsıyor. Buna karşılık, üretip ihraç ettiğiniz malları kapsamıyor. Bu nedenle, GSYH’ye (yurtiçinde üretilen mallara olan talebe) ulaşmak için yurtiçi talepten ithalatı çıkarıp, ihracatı ekliyoruz. Her iki değişkenin 2007’nin son çeyreğinden bu yana hareketlerini Grafik 1’de gösteriyorum. Son iki çeyrekte yurtiçi talep ile GSYH arasındaki farktaki belirgin açılmaya dikkatinizi çekerim.
Yurtiçi talebin hızlı arttığı dönemlerde iki değişkende bozulma görülüyor. Elbette bozulma, bu iki değişkeni etkileyen diğer unsurlar telafi edici yönde çalışmıyorlarsa söz konusu. Bu değişkenler enflasyon ve cari işlemler açığı. Bu çerçevede, enflasyonda bozulma olmaması ekonominin ısınmadığı anlamına gelmiyor. Telafi edici değişkenler, hızlı yurtiçi talep artışının enflasyona yukarıya doğru yaptığı baskıyı ortadan kaldırıyorlarsa, ısınmaya rağmen enflasyon artmayabilir. Buna karşılık, ısınma nedeniyle cari işlemler açığı, özellikle de enerji fiyatlarındaki değişikliklerin etkilerinden arındırılmış cari işlemler açığı artabilir. Şüphesiz tersi de geçerli: Cari işlemler açığı bozulmayabilir, enflasyon artabilir. Ya da ikisi birden de bozulabilir.
Yurtiçi talebin hızla arttığı bir ekonomide eninde sonunda enflasyonun da artacağı beklenebilir. Ancak bu ‘eninde sonunda’ oldukça gecikmeli de olabilir. Mesela, ülkeye çok yüklü miktarda sermaye (döviz) girişi nedeniyle döviz kuru aşağıya doğru gidebilir. Aynı zamanda önemli ithal girdilerin fiyatları da artmıyor hatta düşüyorsa, yurtiçi talebin fiyatları arttırıcı baskısı ortadan kalkabilir.

Bu çerçevede bakıldığında hem cari işlemler açığının hem de enerji fiyatlarının etkisinden arındırılmış cari işlemler açığının yüksekliği Türkiye ekonomisinin önemli ölçüde ısındığının bir göstergesi. Bunu belirtmek ve girişte belirttiğim önlemlerin alınmasını istemek cari işlemler açığı sorununun asıl olarak yapısal bir sorun olduğunu ve orta-uzun vadede çözülebileceğini yadsımak da değildir. Ama hasta mide kanaması geçiriyorsa herhalde doktor ilk önce o kanamayı durdurmaya çalışır. Mide kanamasına yol açan nedenlerin kaldırılmasına ise sıra daha sonra gelir.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir