Huzurlu Bir Gökçeada Akşamından, Sıkıntılı Bir İstanbul Sabahına

Gökçeada’daki 4 günlük kısa tatilimin ardından önceki gün İstanbul’a döndüm. Oradayken bir fotoğraf eşliğinde twit atmış ve “Gökçeada’da Huzurlu Bir Akşamüstü” diye yazmıştım.  İstanbul’a döndüm ve dolar 5.43 olmuş… Hasta kriz geçiriyor. Birisi “dil altı hapı” verin diyor. Diğeri,”dil altı hapı yok aspirin verelim” diyor. Ötekisi ayaklarını yukarı kaldırın derken, diğeri sıkça öksürtün diyor. Adam elden gidiyor…

Eğer ekonominin başındakiler, bir gün oynaklığın önemini anlarlarsa, o zaman daha farklı dil kullanacak ve daha etkin politikaları uygulamaya koyabileceklerdir. Şu an sanki kâlp krizi geçiren bir hastaya adeta  hasta bakıcının müdahale ettiği bir durum mevcut.

Evet… yıllardır herkesin refahı arttı ve keyifler yerindeydi. Şimdi faturayı ödeme zamanı  geldi ve kavga çıkacak. Kimse şu an yaşanmakta olan sürecin sorumluluğunu almayacak. Kısa kestirme ve kolaycı çözümler ve cin fikirler bulmaya çalışacaklar.  Nereden başlasam ne yazsam? diyorum, nereden başlasam elimde kalıyor. En sonunda “Bile bile lades” demekten kendimi alamıyorum. Sabahtan beri telefonlarım çalıyor. Brunson krizi sonrasında ilk göstermelik yaptırımlar açıklanınca yazdığım yazıda paniğe gerek yok demiştim ve gerçekten de gerek yoktu. Ama bunun ardından 100 günlük icraat planı açıklandı (Özeti: BÜYÜYECEĞİZ!!! BÜYÜYECEĞİZ!!!! Paramız yok ama Devlet Yatırımları tam Gaz!!!… Ekonomi yönetimi böyle bir icraat planının doları alevlendireceğinin farkında değil mi?). Sonrasında da İran’a yaptırımlar başladı. Trump önceki gece ismen Türkiye’yi de İran ile iş yapmaması konusunda uyarınca dolar 5.42’leri gördü sonra geriledi ama şimdi o seviyeyi aştı. İran ile ticareti en fazla olan ülkelerden biri olarak adeta yaptırımlar bize uygulanmış gibi… Ama  dolardaki yukarı yönlü trendin devam etmesinin ve bir türlü aşağı dönmemesinin sebebi olası bir krize karşı hiç bir şey yapılmayacağının anlaşılmış olmasıdır.

Kimse önünü göremiyor. 2 yıllık tahvilin faizi %22’ye gelmiş!!! MB toplanıyor ve ROM’u değiştiriyor. Güya 2.2 milyar dolarlık kaynak sağlıyor, ama dolar rekor kırıyor… Hayırlı uğurlu olsun. Son yazdığım yazıda bir ipucu vermiştim ama anlayana sivrisinek saz…  tüyo şuydu; “Eğer dolar 5.05’i geçip 5.20’ye doğru giderse B planınız var mı?” Maalesef ne B planı, ne de A planı yok. Bu planlar olmadığı için de dolar tüm rekorları kırmaya devam ediyor.

Ekonomi birinci sınıf öğrencilerine  Adam Smith’in ekonomideki görünmez eli anlatılır. Eğer ekonomide herkes kendi çıkarını düşünürse, daha fazla kazanmak isterse daha çok üretir ve bu da toplumun büyümesine ve refahına katkı yapar. Ama bu görünmez el normal zamanda böyle çalışır ve ekonomiye olumlu katkı yapar. Peki şimdi yaşadığımız türden anormal durumlarda nasıl çalışır?  Yine herkes kendi çıkarını düşünür ve gelmekte olan tsunamiden en az zararla çıkmak ister. İşte ekonomiyi geçmişte krize sokan ve şimdi de sokacak süreç de budur. Vatandaşın dolar alması nedeniyle dolar yükselmez ya da vatandaş dolar satınca düşmez. Para Harekatı kitabımda halk dolar satıyor ve dolar düşüyordu ama o bölümün başlığı ÜTOPYA idi. Yani ekonomik bir realitesi olmayan, sadece roman olduğu ve heyecan yaratmak için kurgulanmış bir bölümdü. O kitapta bir cümle vardı. “Yabancı yatırımcı kuzunun kalbine, filin beynine, Ceylanın da bacaklarına sahiptir“.  Yani yabancı yatırımcı çok çabuk unutur (iyiyi de kötüyü de) kuzu kadar ürkektir ve kaçtığı zaman bir ceylan kadar hızlı kaçar buna ekonomi literatüründe “sudden stop” adı veriliyor. Aynı durum yerli tüketici ve yatırımcı için de geçerlidir. Şu ana kadar parça parça çıktılar ama şu an artık alanen çıkıyorlar. Tahvilleri satıp kaçıyorlar. Çünkü sadece enflasyon değil, bütçe açıkları da artacak. Açıklanan 100 günlük icraat planında sadece tek amaç var. Harcayalım, Büyüyelim! Ama başkasının parasıyla büyüyelim. Dövizdeki artışın önemli bir nedeni de budur. “Kanal yapacağız, oradan gemiler geçecek ve bize döviz kazandıracak…” söylemi kurları artırır ve kurların artışına katkısı oldu.

Nasreddin Hoca’nın komşusuna borcu varmış. Bir gün heyecanla komşusunun evine gitmiş ve “sana borcumu ödüyorum” demiş. Komşusu “Nasıl?” diye sormuş… Başlamış hoca anlatmaya ” Evin önündeki yola diken ektim… Bu dikenler kuruyacak. Buradan geçen koyunların yünü bu dikenlere takılacak… Ben bu yünleri toplayıp eğirip iplik yapacağım… Hanım bu ipliklerle yün kazak örecek… pazarda gidip satacağız ve sana borcumuzu ödeyeceğiz. Adam gülmeye başlamış… Hoca; “Gördün peşin parayı nasıl da gülersin!” demiş.

Eğer ekonomi yönetimi hiç bir şey bilmiyorsa; Carmen Reinhart ile Kennet Rogoff’un yazdığı ve Türkçeye’de çevrilen “Bu defa Farklı” isimli kitabı okusunlar. Onlarca ülkenin geçirdiği krizlerin tarihini okumak faydalıdır. Farklı bakış açısı kazandırır, bugünü daha iyi anlamayı sağlar.

“Bu defa Farklı” kitabından sonra da Michael Bruno tarafından yazılmış olan “Crisis, Stabilization and Economic Reform – Therapy by Consensus ” (Krizler, İstikrar ve Ekonomik Reform – Toplumsal Mutabakat ile Terapi) başlıklı kitabı okuyabilirler. İsrail’de %400’ün üzerindeki enflasyon nasıl %0’lara düşürülürmüş görsünler (Aynı politikayı Türkiye’ye uygulamayazsınız ve Türkiye’ye uygulanması gerektiğini söylemiyorum… Ama, bu kitapta bir ekonomik reformun adım adım aşamaları çok güzel anlatılıyor) uygulanan reformlar sonucunda elde edilen sonuçlar Tüm dünyaya “İsrail Mucizesi” olarak sunulmuştu. Hatırlarsanız, Berat Albayrak’a görev verildiğinde aslında böyle bir fırsatı olduğunu yazmıştım. Ekonomi tarihine “Türkiye Mucizesi”ni yazabilirlerdi ama şu ana kadar attıkları adımlar,  “Sudden Stop” ve “Bank Run”  konusunda Bakanlığa kapanıp en az 3-4 gün 50’den fazla makale okumaları ve bir fırın ekmek yemeleri gerektiğini gösteriyor.

Yapılan yanlışların bedelini toplumun her hücresi ödüyor. Her zaman ülkesi için canını vermeye hazır olan, hain darbecilere dersini veren Türk halkına “bu ülke için canınızı verin” dendiğinde gözünü kırpmadan verir ama parasını istediğinizde vermez, ekonomik açıdan kendine zarar verecek adım atmaz. Ekonomide Milli olmak lafı sadece hamasetten ibaret. Köprüden geçenden de geçmeyenden de parayı toplayıp döviz olarak yabancılara ödemek millilik değildir.

Kaynaklar etkin kullanılıyor mu? Hayır… verimlilik sıfırın altına düştü. Eğer hukuk normları işletilmiyorsa, belli gruplar ihaleleri alıyorsa, arkasını iktidara dayamışsa, elindeki parayı har vurup harman savurur. O sırada o parayı çok daha verimli kullanabilecek olanlar oyun dışı kalırlar ve verimlilik dibe vurur. Eğer TL dolara karşı bir haftada %10 değer kaybediyorsa, verimlilikten kimse bahsedemez. İncelediğim diğer ülke krizlerinde yaşananlar yine şablon gibi aynen gerçekleşecek. Tüketici  şimdi kendini  kafese alacak ve harcamalarını bıçak gibi kesecek. Esnaf, üretici ve diğer ekonomik birimlerin nakit akışı bozulacak. Deve yükü döviz borcu olan firmalar zaten bankalara karşı yükümlülüklerini yerine getiremeyecekler ve ekonominin akciğerlerinde oluşmuş kanser hücreleri kemikte metastas yapmaya başlamıştı, bu süreç daha da hızlanacak. Bu da o çok istenilen arzu edilen büyümenin tam tersine çöküşü beraberinde getirecek. İşsizlik hızla artacak… Her ailede en az bir kişi işsiz kalınca, maaşına güvenip başını sokacak ev almış olanlar ev kredileri ya da müteahhitlere verdikleri senetler için ödemelerini yapamayacaklar. Bankalarda geri dönmeyen kredilerin oranı hızla artacak. Müteahhitlerin birçoğu ortadan kaybolacak, telefonlara çıkamayacak, kapsam alanı dışında olacaklar.

Olası bir ekonomik deprem ve sonrasında Tsunami riski hep vardı, Şu ana kadar, insanları umutsuzluğa, karamsarlığa ve paniğe  sevk etmemek ve ülkeme zarar vermemek için bu riskleri açıkça yazmadım. Sadece çok iyi hazırlanmış bir aksiyon planının hazırlanması gerektiğini vurgulamıştım. Ama artık yazsam da yazmasam da, tek başına dolardaki hareketler ve yüksek oynaklık, bu fonksiyonu en etkin şekilde yerine getiriyor. Yani bizler sustuk ama dolar konuşuyor. Ekonomiyi yönetenler buna ilgisiz ise ben yapabilirim ki? Geçen yazımda bir konuşma diyaloğu halinde “Volatilitenin (oynaklığın) nasıl belirsizlik ve ciddi bir maliyet ortaya çıkardığını anlatmıştım. Şu an piyasaların önündeki resim şudur; “Reel hiç bir şey yapılmayacak, ekonomik reform rafa kalktı, söylemle gün kurtarılmaya çalışılacak“. Eğer piyasa buna inanmışsa “Lafla peynir (ekonomi) gemisi yürümez” sözünün gereğini döviz kurlarına yansıtır.  Şu an olan budur…

Türkiye Nasıl Kurtulur?

Aslında bu başlık şu an yazmakta olduğum  kitabın başlığıdır. Bir doktora gittiğinizde hastalığınızdan kurtulmanız için önce hastalığın teşhisi gerekir. Teşhis sonrasında doktor reçete yazar ve tedaviye başlar. Türkiye’nin sorunlarının çözümü için önce teşhis gerekir. Teşhis şudur “Bugüne kadar Türkiye’deki krizlerin hepsi ödemeler dengesi sorunlarından çıkmıştır. Yani cari açık verdiğimiz için yaşadık. Cari açık dışarıdan aldığınız borç demektir. Bankadan niçin borç alırsınız? Çünkü geliriniz yetmemiştir yeni harcama yapacaksınız ve bu yüzden borçlanırsınız. Eğer daha önce tasarruf etmiş olsaydınız, borç almazdınız. Aldığınız borç aslında yapamadığınız tasarrufun borca dönüşmüş halidir. Ülke için de bu böyledir. Yeterli tasarrufunuz yoksa, aradaki farkı yurt dışından alırsınız ve cari açık oluşur.

1994 krizi öncesinde bütçe açıkları çok yüksekti (kamu kesimi hiç tasarruf edemiyordu). Daha sonra kamu, finansal piyasalardan para bulmakta zorlandı. Zamanın Başbakanı Tansu Çiller Bankaların ihalelere girerek devlet tahvili almaları için baskı yapıyordu. Bu baskılar sanki başta işe yarıyormuş gibi görünse de, 1994 krizi sonrasında 3 aylık %50 faizli hazine bonosu satmak zorunda kaldılar.

Sonuçta 1994 krizini hazırlayan şey kamunun açıklarının cari açığı patlatmasıydı. Şimdi de özel sektörün tasarruf yetersizliği cari açığı patlatmış durumda. Bütçe açığı da hızla artmaya başladı ve cari açığa katkı yapacak. Ülkedeki özel sektör tasarruf yapamayınca, bu sefer cari açık özel sektörün tasarruf açığı nedeniyle arttı. Aynı şey Asya krizi öncesinde Asya’da olmuştu. Şu an Asya virüsü Türkiye’de aktif hale geldi. Asya virüsünü sıradan ilaçlarla öldüremezsinizzzzzzzz… (Dolar dün gece  5.4258’i gördü). Bu sabah çok sayıda firma, büyük olasılıkla bankalarını arayıp kredi yapılandırma istemek zorunda kaldılar. Bu yüksek oynaklıkta, nakit akışları alt üst olacak… İşin kötüsü, Bankalar özellikle rotatif kredi limitlerini de kısacaklardır. İyi ki böyle bir ortamda bankacı değilsiniz, yoksa sabaha kadar uyku uyuyamazdınız.

1970’li yıllarda eski Başbakanlardan Süleyman Demirel’in deyimiyle “70 cente muhtaç” hale gelmiştik. İthalat yapacak kuruş kalmamıştı. Akaryakıt, tüpgaz ve yağ kuyrukları oluşmuştu. Bunun sonunda 24 Ocak 1980 kararları geldi. Sorun yine dış ödemeler dengesi ve cari açıktı.

2001 krizi öncesinde döviz kurlarını bant içinde sabitledik. Merkez bankası 3 ay sonraki kur seviyesini açıklıyordu. Dolayısıyla herkes döviz borçlandı. Çünkü TL faizler yüksekti.  Yine kamu açıkları nedeniyle cari açık patladı ve en sonunda yabancılar baktılar ki; ülkeye getirdikleri paralarını geri kurtaramayacaklar, tabanları yağlayıp kaçmaya başladılar ve 2001 krizini yaşadık.

Reçete

Demek ki, bataklık veya teşhis cari açıktır. Bir reform yapılacaksa bataklığı kurutmaya yönelik bir reform olmalı. Cari açığı kapatmanın yolları öyle hemen sonuç verecek politikalar değil. Birincisi tasarrufları artırmak, ikincisi de İhracatı ve döviz girişlerini artırmaktır. Fakat, bunlar zaman isteyen işlerdir. Yani bir hasta var, bu hasta kilolu (yüksek enflasyon)  ve yüksek kolestrolü var, tuzlu yiyor. Dolayısıyla kalp spazmları ve yüksek tansiyon sorunu yaşıyor. Bu hastanın kilolu olması en önemli sorun olup, bu sorunun giderilmesi lazımdır, fakat hasta söylenilenleri yapmıyor. Diyetine özen göstermiyor, spor yapmıyor, tuzlu yemeye devam ediyor ve kilo problemi de bir günde veya kısa vadede çözülecek bir problem değil. Ama sık sık tansiyonu çok yükseldiği için inme riski ve kalp krizi riski taşıyor (Para harekatı kitabından hatırlarsanız büyük tansiyon döviz kurları, küçük tansiyon faizlerdi). Bir doktorun kilo problemine vereceği reçete ile, tansiyon veya kalp spazmı sorununa vereceği reçete ayrıdır. Kilo problemi orta ve uzun vadede çözülecek bir sorun iken, yüksek tansiyon hemen müdahale edilmesi gereken bir başka sorundur.

Şu an Türkiye ekonomisi ciddi bir yüksek tansiyon sorunu yaşıyor. İnme inebilir (felç olabilir) ve kalp krizi geçirebilir (finansal piyasalarda ödemeler sistemi tıkanabilir, bankalara hücum olabilir vs.. vs..).  Dolayısıyla yüksek tansiyona yapılacak müdahale daha kısa sürede çözüm üreten farklı bir reçete veya müdahale olmak zorundadır. Ama bir doktor düşünün ki, bu hastanın tansiyonu yükseldiğinde bir tansiyon ilacı veriyor (faizi artırıyor) tansiyon düşüyor fakat, diğer sorunlara müdahale etmiyor. İşte Türkiye’deki ekonomi yönetimi, aynen bu doktora benziyor. Artık hiç çare kalmayınca faiz artırıyor, tansiyonu düşürüyor ve sonra da hastayı iyileşti zannediyor. İşte bu nedenle bir önceki yazımda “faiz artırmaya kalkışmak yanlış olur” dedim. Faizi artırmanın altını da dolduracaksınız. “Tasarruf edeceğiz” demek yetmez. Nereden, hangi kalemlerden ne kadar tasarruf edeceğinizi ortaya koymalısınız. Bu doktorun diplomasını hemen elinden almak lazım. Son 20 yılda bu ülke üç defa krize maruz kaldı ve hala yapısal reformlar ortada yok. Yapısal reform adı altında sunulanların ise hastalığın bataklığını kurutmayacağı biliniyor. Bir yandan cari açık böyle yüksek, diğer yandan açıklanan 100 günlük icraatın hepsi, cari açığı daha da artıracak unsurlardan oluşuyor. İnanılmaz bir çelişki… Yani doktor bir yandan hastaya “kilo problemini çöz” diyor, diğer taraftan hastaya her gün nefis yemekler ısmarlıyor.

Bataklığı kurutmanın (Cari açık problemini çözmenin) iki yolu var ve uzun vadede sonuç alınır. Ama KARARLILIK görülürse kurlar üzerinde anında sonuç alınır. Birincisi tasarrufları artırmak, ikincisi de dış ticaret açığını, fazlaya dönüştürmektir. Bunlar da,  yapısal reformlarla ve enflasyonu düşük ve kararlı bir seviyeye indirmekle olur. Şu an kısa vadeli hedef olarak tansiyonu düşürmek gerekiyor. Çünkü tansiyon git gide damarlara (finansal sitemdeki bankalara çok fazla zarar veriyor).  Tansiyonu düşürmenin kısa yolu MB’nın politika faizini artırmaktır.  Fakaaaaaatttttt… bu artışın etkisinin kalıcı olması ve diğerleri gibi geçici olmaması için, diğerlerinden farklı olması lazım… Bu tür bir artıştan önce;

  • Çok kapsamlı bir toplantı yapılmalıdır… Bu toplantıya sayın Cumhurbaşkanı da katılmalıdır ve bu yeni kararın diğer kararlardan neden farklı olacağı, nasıl olup da tansiyonu kalıcı bir şekilde düşüreceği konusunda ikna edilmelidir.
  • Faiz artışı sonrasında MB’sının yapacağı açıklama metni yazılmalıdır….
  • Bakan Albayrak’ın yapacağı konuşmanın metni hazırlanmalıdır. İrticalen yapılacak konuşmalar yarar değil zarar getirir.
  • Bundan sonra MB’nın faiz artırım ya da azaltım konusunda izleyeceği parametreler hakkında açıklama yapmalıdır. Taylor kuralını mı izleyecek, yoksa “X” kuralını mı?, “Erdinç” kuralını mı izleyecek, ya da kendi geliştirdikleri faiz kararı kuralını mı izleyecekler açıklamalılar. Ya da daha etkili bir çözüm önereyim, Politika faizini de piyasadaki kısa vadeli faizlere endeksleyebilirler. Böylelikle sürekli olarak faiz konusunda karar vermek stresinden kurtulmuş olurlar. Düşünsenize, eğer piyasada kısa vadeli faizler artış trendine girmişse, MB’nın politika faizi de otomatik olarak yükseleceği için kurlar üzerinde baskı yaratacaktır. Otomatik bir stabilizör görevi görecektir. Böylelikle piyasalardaki oynaklıklar azalacak ve daha istikrarlı bir kanala oturacaktır. Daha az dalgalı piyasa demek daha fazla öngörülebilir piyasa anlamına gelir.
  • İstikrar demek önünü görmek demektir… Böyle bir sistemde enflasyonun düşmesiyle faizler de düşecektir. Enflasyon yükseldiğinde faizler otomatik olarak yükselecektir. Yani MB’nın faiz kararına gerek kalamayacaktır. Bu da  enflasyonu ve kurları aşağı çekecektir…

SONUÇ: Önemli olan istikrarlı bir ortam oluşturmaktır. Yani her iki tansiyonu (faiz ve kur) olması gereken düşük seviyelere çekmektir. Aksi halde şu an ekonomimiz, freni patlamış yokuş aşağı giden  kamyon görüntüsünden başka bir şey vermiyor ve doları izleyen herkes bunu hissediyor. Kendisini korumaya almaya çalışıyor ve para harcamayı kesecektir. Bunu yaptığında ise işletmeleri ve dolayısıyla bankaları da riske atacak demektir. Sonuç ise kaos ve krizdir. Dün dolar 5.17’lere kadar düşmüştü şimdi 5.45’leri gördü. Dolar ne olur? sorusunun cevabını bilmiyorum. Ortada uçuşan her rakam olabilir. Ama tersi de olabilir. Bakarsınız, bir faiz artışı yaparlar ve bunu da kapsamlı bir program ile desteklerler ve bir anda çok hızlı düşebilir.  İnsanlar doların artış azalışlardan kâr sağlamayı düşünüyorlar. Bence uzak dursunlar. Çünkü beyin,  alıp satarak kâr etmenizi engelleyecek bir organdır. Dolarda trend uzun süredir yukarı yönlüdür ama ciddi bir programla terse döndürülebilir. Fakat, illaki dolar alacaksanız, dolar almak yerine altın fonu alınabilir ve  paranız ülkede kalır. Aşağıdaki 5 dakikalık grafikte (gün içinde) gram altın(TL) (GLDGR) ve doların (USDTRY) hareketleri görülüyor. Dikkat ederseniz korelasyon oldukça yüksek. Adeta birebir hareket ediyorlar.

Sonuç olarak, ekonomi yönetiminin de kafası net değil. Michael Bruno’nun kitabında İsrail’in Mucize programının nasıl hazırlandığını okumalılar.  Malezya’nın NEAC planının nasıl hazırlandığını okumalılar. Diğer başarısız olmuş örnekleri de (Arjantin) incelemeliler ve “Therapy By Consensus” sözüne inanmalılar. Consensus (Mutabakat) olmadan terapi olmuyor.

BORSA

Borsada 98.500 seviyelerini görüyoruz. Dolardaki artışa rağmen sıkıntı görünmüyor. Borsa endeksi dolar bazında 1.81 $ seviyesinde bulunuyor.  Halk Bank’ın ceza yemeyeceği fiyatlanıyor. Yani Brunson’u verip cezadan kurtulacağımız düşünülüyor. Borsada genel olarak döviz açığı olmayan ve nakdi bol şirketler pozitif ayrışıyor.

Zor günlerden geçiyoruz, dilerim bu zor günlerde aklıselim kararlar alınır, cari açığı daha da artıracak söylemlerden kaçınılır.

“Huzurlu Bir Gökçeada Akşamından, Sıkıntılı Bir İstanbul Sabahına” ile ilgili 27 yorum

  1. Hocam iyi çalışmalar. Borsa ile ilgili son 15 günkü hareketlerde hacimlere göre yabancılar alış mı satış yapıyorlar. Borsada hangi noktaya geçerse alış yapılabilir yada nerelere düşerse alış yapılabilir. Saygılar…

  2. Çok teşekkür ederim hocam. kaç gündür hocam ne zaman yazacak diye sabırsızlıkla bekliyordum.
    Ekonomist olmamama rağmen şu an ki duruma düşeceğimizi endişe ediyordum. sonunda da başımıza geldi. inşallah ülke olarak doğru adımları atarız ve refah ve huzur içerisinde yaşarız. yoksa önümüzde çok daha zor günler olduğunu görüyorum. böyle giderse canım milletim çok acılar çekecek. allah yardımcımız olsun inşallah.

  3. hocam bu hastanın 4 damarı tıkanmıs bıle by pass amelıyatı lazım ama bırde dıploma demısınız doktorun dıploması da bılıyosunuz mechul amelıyatı nası yapar :))

  4. Çok Sevgili Hocam,
    Size daha önce de yazdım, size çok büyük bir saygım ve sevgim var. Bu yazınızı da, gözlerim dola dola, içimde yükselen öfke ve çaresizlikle okudum. Bu toprağa düşen şehitler, sönen ocaklar, bu bitmek bilmez, bilgisiz, kompleksli, beyinsiz, yiyici, her türlü değeri acımasızca yokeden, arsız güruh ülkeyi satsın savsın, ceplerini doldursun, bunca insan perişan olsun diye yok olup gitmediler bu dünyadan. Ne yazık ki, bu millet, reklamlarda yürek üzerine konan ellerin nerelerine girdiğine bakmıyor. Bu millet artık bir illet haline geldi ve “Yesinler de bunlar yesinler, helal olsun!…” noktasına geldi. Geçmişin o onurlu toplumu, dünyaya rezil olduğunun farkına bile varamayan onursuz, ne versen yiyen, zavalı mı zavallı, doğruyu-yanlışı bir türlü ayırt edemeyen devasa bir sürü halini aldı. Kumaş bu… Bu kumaştan yaratılan soğan çuvalı da ne yazık ki elbise olarak satılıyor… Sorgulama yok, hesap sorma yok, gerçeklerle bağ tamamen kopmuş, zorlama iyimserliklerle günü kurtarmaya çabalayan zavallılar olduk.
    Tarih göstermiştir ki, sorun yaratanlar hiçbir zaman sorunların çözümü olmamıştır. Ancak, başkaları gelip, o sorunları çözmeye, yaratılan onca pisliği temizlemeye çabalamakla uğraşmışlardır. Pislik pisliği doğurur. Nehirler hep denize akar… Tersi mümkün değildir. Siz şimdi yapılması gerekenleri yazıyor, çiziyorsunuz ya, kime diyorsunuz?… Herşeyin en doğrusunu bilenler (!) kanser hücreleri gibi sardı her yanı… Geçenlerde biri yazmış: “Bir papaz doları 5’in üzerine fırlattı, bunca imam bir araya gelip, okuyarak üfleyerek indiremiyor musunuz aşağı?” diye… Çok güldüm… Ama şu an ağlıyorum halimize…
    Gençken aldığımız onca umudu ve beklentiyi, gerçekler karşısında satıyoruz… Kar mı?… İnanılmaz zarardayız… Koca ülke gitti elden… Sadece seyrediyoruz…
    Artık iyice öğrendim ki, umut, tüm duaların kaynağıdır ve herkese bedavadır…
    Besle besleyebildiğin kadar umudu Türkiye’m… Elinden başka bir şey gelmiyor çünkü….

  5. Hocam, son yazıyı okuyunca, “Her seferinde vergi artışını şikayet eden halkın son vergi artışından sonra gülmeye başladığı” masalı hatırladım. Hep ölçülü, yumuşak ve mütevekkil olmaya çalışan Yaşar Erdinç’e bile bunları yazdıysa, son vergi artışını isteyen kralın bunu görmesi lazım diye düşünüp, tekrar korktum. Allah memlekete zeval vermesin.

  6. Hocam elinize sağlık, mükemmel bir yorum. Bilimsel bir dille ”YETER ARTIK BU SAÇMALIKLAR ! ” diyorsunuz ”halkımızın” özenle seçmiş olduğu otobüs şoförüne. Şoför kamyondan bozma, uydurma parçalarla toplanmış ve de aşırı hırpalanmış otobüsle aşırı hız yapıyor, içindeki ”halkımız” bu hızı dış güçler yapıyor deyip her virajda salavat getiriyor ? Şoför arada bir durup azıcık yavaş diyenleri dövüyor, mahkemeye veriyor ve binip devam ediyor. Bu şekilde önde giden ve neredeyse 100 yıl önce yola çıkmış olan son derece modern otobüs filosuna yetişeceğini zannediyor !!!
    Yaşar Hocam ve onun gibi uzmanların feryatlarını dinlemeyen, dalkavukların dolduruşuyla giden şoförün sonu uçuruma savrulmak olur.

  7. Kıymetli hocam,
    Tatilden hoş geldiniz,
    Açıklamalarınız için teşekkür ederiz.

    ahmet yazıcı
    Karabük

  8. Yasar HOCAM; Ilk defa boyle sert bir yazi yazdiginizi gordum. 1~Turkiye’de “Lale Devri’nin” bittigi henuz anlasilamamasi sizi uzuyor. 2~ Ortada Kriz mi var Keriz mi var ? buda basli basina bir sorun galiba.

  9. Hocam bu noktaya bir yilda gelinmedi ki kisa vadede bir duzelme gorulebiksin.Ulkenin demografik yapisi degistirildi. Uretim yapisi degistirildi (Ithalata bagli uretim) Tuketim aliskanligi degistirildi(borclanarak tuketim, lux tuketim). Tasarruf etme aliskanligi yok edildi.Uzun vadeli toplumsal kazanimlar (maddi manevi) kaybedildi………et cateria

  10. Hocam ben sizin yazılarınızı çok önceden ber takip etmeye çalışıyorum. Bu yazınızla da ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik buhranı en iyi şekilde neden bu duruma geldiğini, bu durumdan nasıl kurtulacağının recetesini yazmışsın. Senden Allah razı olsun bizler de okuyup faydalandık aklın yolu birdir. Eline yüreğine sağlık.Sayın reisimiz insanlara çağrıda bulunuyor dövizlerinizi bozdurun diyor, çok haklı fakat insanlar kendilerini güven altına almaya çalışıyor vatandaş ne yapsın.Acaba çok aşırı kamu giderlerini kısıtlatsalar daha iyi olmaz mı , örneğin millet vekili giderleri , makam araçları,lojman giderleri vb. Vatanı, bayrağı, ezanı, bağımsızlığı için tankın altına yatan ğöğsünü kurşunlara siper eden şehit olmak için gözünü kırpmayan yüce Türk milletinin insanları söz konusu vatan olunca gerisi teferrurattır. selamlar sayın hocam.

  11. Duvara hitap eden çok güzel bir yazı olmuş.
    (bu yorumu başka bir siteden aşırdım, çok hoşuma gitmişti)

  12. sayın hocam uzun zamandır sizin takipçinizim gökçe ada da sizi öyle görünce tatili uzatıp keyfle dinlenmenizi dilemiştim.ama bizim gibilerin sıkıntısı seni acele geri memleket meselelerine döndürdü herhalde. inşallah bir çözüm bulur ilgililer ama her halde eski deyimle bade harabul basra olduktan sonra. yazınızla dertlrerimize tercüman olduğunuz için teşekkürler. alla size sağlık versin.

  13. Sevgili Hocam
    Sizi kutlarım
    yorumlarınızın gün be gün gerçekleşmesi öngörünüzü teyit ediyor.
    Para harekatı adlı kitabınızı aylar önce okudum, doktor olmama rağmen. Sizin tıbbi yaklaşımlarınızı her zaman ciddiye aldığımı özellikle belirtmek isterim .
    Verdiğiniz tüm aydınlatıcı bilgi ve de kaynaklar için teşekkür ederim
    Dr.FA

  14. Kaleminize sağlık Sn Hocam.
    Umarım karar vericiler bu uyarı ve sunduğunuz çözüm önerilerini dikkate alır.

  15. hocam agziniza saglik ama bu sadece Turkiyede degil dunya bir kaosa,surukleniyor gibi abd cin catismasi abd amborgolari cinin elindeki abd tahvilleri abd rusya iran cin Turkiye gibi ulkelere uyguyacagi ambargo yaptirim. pekki dunya nereye gidiyor. yuan hakimiyetini isteyen cin , elinden birakmak istemeyen abd, tabii ki fed.. bence dunya kaosa gidiyor ama bebek ekonomisi olan ulkeler en cok etkileniyor.. yazilarinizi okuyorum hocam kitaplarinizida bizi aydinlatdiginiz icin tesekkur ederim ..

  16. Hocam cok iyi yazmissiniz malesef ulkemizde Kayitdisi ekonomi cok yaygin ilk kez Cesmeye gittim gecen hafta birsürü koy var acaip pahali giris senzloglar 50 tlden basliyo bazi yerlerde sadece giris ucreti 70 tl kisi basi icerde bir bardak cay 5 tl araba parkı 30tl her seyin ücreti abartıĺı bir sekilde odedigim hesabin fisini istiyorum fis fatura vermiyo begenmezsen gelmeyin diyo yüzlerce insan var denize girmek icin bu fiatlari odeyen,kaldigim otel parayi nakit istiyo kartimla odeyeyim diyorum Lutfen banka bir suru islem parasi kesiyo nakit odeyin daha iyi bizim icin diyo, Hicmi bi vergi memuru ugramaz kontrol etmez sasirmamak elde degil? Kayit disi ekonomi bu kadar asiri olursa bir memleketde isimiz zor olur malesefff

  17. Faiz haramdır diye düşünüyorlar. Şayet faiz son para kurulu toplantısında 1,25 puan artsaydı şimdi dolar 4.80 tl idi oysaki şimdi 5.70 tl.
    Doların yükselişi kalıcı hasar verir faiz ise şayet faiz sonrası akıllı ekonomik çözümler ve tedbirler alınırsa az vede geçici süre için zarar verir. Faizi arttırmak ülkenin yararına vede daha akıllı beyinlerin işidir.
    Devlet faizi 1,25 puan artırsaydı oradaki kaybedeceginden, şuanda belkide 10-15 katı daha fazla bir zarara girdi.
    Bu nasıl bir aymazlık vede vurdum duymazlık. Hükümetin hala bir önlem almaya hiçbir niyetide yok gibi gözüküyor. Gün geçtikçede döviz artışının önünü kesmek için yapması gereken faiz artışı miktarının oranıda yükseliyor.
    O tarihte işi 1,25 puanla halledecekken bugün sanırım en az 5 puan faiz artışı gerekir.
    Neden harakiri olan yöntemi tercih ediyoruz?

  18. Yemin ediyorum şu memlekette sizin gibi adamlar varken ekonomiyi ve devleti idare edenlere bakıp üzülüyorum.

  19. Söylesem faidesi yok, sussam gönül razı değil. Fuzuli
    Tarih değil hatalar tekerrür ediyor. II. Abdülhamit

  20. Faiz haramdır diye düşünüyorlar. Şayet faiz son para kurulu toplantısında 1,25 puan artsaydı şimdi dolar 4.80 tl idi oysaki şimdi 5.70 tl.
    Doların yükselişi kalıcı hasar verir faiz ise şayet faiz sonrası akıllı ekonomik çözümler ve tedbirler alınırsa az vede geçici süre için zarar verir. Faizi arttırmak ülkenin yararına vede daha akıllı beyinlerin işidir.
    Devlet faizi 1,25 puan artırsaydı oradaki kaybedeceginden, şuanda belkide 10-15 katı daha fazla bir zarara girdi.
    Bu nasıl bir aymazlık vede vurdum duymazlık. Hükümetin hala bir önlem almaya hiçbir niyetide yok gibi gözüküyor. Gün geçtikçede döviz artışının önünü kesmek için yapması gereken faiz artışı miktarının oranıda yükseliyor.
    O tarihte işi 1,25 puanla halledecekken bugün sanırım en az 5 puan faiz artışı gerekir.
    Neden illakide harakiri olan yöntemi tercih ediyoruz?
    Bu arada yıllarca tl faizinde parasını tutanların ana parası vede onca yıl aldıkları faizi eridi gitti.

  21. Hocam merhaba,

    Ne yazık ki, sizin yazınızdan 1 gün sonra, tahiminleriniz gerçekleşti. Siz dahil olmak üzere, bütün ekonomistler 2-3 yıldır kriz, kriz diye bağırıyorlar, reçete yazıyorlar. Ama nafile.

    Hala, ekonomik yapımız çok sağlam diye açıklama yapmaya devam ediliyor. Doktorun kimseyi dinlediği yok.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir