Çetin Ünsalan – Bir cümle çok şey anlatır

Bazıları ekonomiyi bankacılık zanneder ama doğru değildir. Oturduğu koltuğu beğenmekten ibaret konuşanlar finansın ekonomi olduğunu düşünür. Ama büyük palavradır.  Bankacı ve finansçı dostlarıma acı bir haberim var. Reel sektör yoksa, siz bir hiçsiniz. Bunu önümüzdeki dönemde daha çok anlayacaksınız.

 

Kıymeti kendinden menkul bu kişiler her şeyi bildiğini düşünür, ama uluslararası finans ve bankacılık sektörünün kendilerine öğrettikleriyle ezberden konuşurlar. Sözlerim yanlış anlaşılmasın. Bankacılık ve finans önemsizdir demiyorum, esas değildir diyorum.

 

Bu kesimde bir grup insan, özellikle 2002 – 2007 arasında global anlamda öylesine bir coşkulandı ki, her şeyi bildiklerini, dünyanın da, siyasetin de, ekonominin de bu iki kesim etrafında döndüğünü zanneder oldular.

 

Gelişmeleri okumak yerine siyasetçilere inandılar, çünkü birçok uygulamayı zaten mensubu oldukları sektörün lobileri iktidarlara dayatıyordu.  Parasal genişleme de bu lobiyi etkili hale getiriyordu. Ama hoşafın suyu kesildi.

 

2001 krizinde 33 bin bankacı işsiz kalmıştı. Süre giden ama henüz patlamayan iktisadi bunalım ortamında son bir yılda 233 şube kapandı, 4 bin bankacı işsiz kaldı, birçok banka tüketici kredileri odaklı operasyonlardan çekildi.

 

Bunlar daha iyi günler, ama şimdi konuşmazlar. Bunların birçoğu testi kırıldıktan ve kendileri kaybettikten sonra konuşan kişilerdir. Başkasının kaybetmesini umursamazlar. Bunu ekonominin bir gereği olarak görürler. Çünkü başka bir dünyada yaşıyorlar.

 

Birçoğunun esnafın ya da herhangi bir KOBİ’nin kapısından bile girdiğine şahit olmazsınız. Buralara pazarlamacılarını yollarlar. Krediyi de projesi olana değil, malı mülkü verirler. Hoş son yıllarda onu da yapmıyorlar. Çünkü bir firmaya 100 birim kredi vereceğine, faiz miktarı daha yüksek 10 vatandaşa 10 birim kredi vermek daha çok işlerine geldi.

 

Oysa eskiden böyle değildi. Anadolu’nun herhangi bir kentinde, bir bankanın şube müdürü, inisiyatif sahibiydi ve o şehirde hangi işadamına kredi verilip verilmeyeceğini de bilirdi. Ama yetkileri merkeze toplayıp, sahayla kuruluşlarının ilişkisini kopardılar ve her şeyi rakamlar, istatistikler üzerinden takip etmeye başladılar. Bankaların şube müdürleri de banko görevlisi haline geldi.

 

Bu kopukluk o kadar büyüdü, o kadar büyüdü ki, artık kamunun yalan yanlış istatistikleri dışında, reel sektöre ilişkin en ufak bir fikirleri yok. Bin 250 TL sorumlu oldukları çek yaprağıyla, insanların ne yaptığını, üzerine ne yazdığını umursamıyorlar. Çünkü muhtemelen kendilerini garantiye almışlar, piyasanın darbe yemesini de doğal süreç olarak görüyorlar.

 

Dönersek en başa bankacılık, finans ve hatta borsa, bir ülke ekonomisinde reel sektör odaklı üretime, ticarete dayalı büyüme, gelişme ve artı değerle istihdam yaratmada sadece bir enstrümandır. Hem de çok önemli bir enstrüman. Doğru kullanıldığında bir ülkeyi kalkındıran, yanlış kullanıldığında batıran bir enstrüman.

 

Reel sektörü o kadar tanımıyor ve o kadar ezbere konuşuyorlar ki, bazen sayfalarca anlatacağınız şeyi, başka bir konu anlatılırken sarf ettikleri bir cümleyle itiraf ederler. Örnek mi? Merkez Bankası’nın, FED örneğinde olduğu gibi bir bej kitap hazırlığı içinde olduğu söyleniyor.

 

Bence gerçekçi olacaksa, çok önemli. Her ne kadar şu an Merkez Bankası tarafından teyit edilmese de haber Hürriyet Gazetesi’nde yayınlandı ve yalanlama da gelmedi. Zira yapılacak iş kötü de değil. Ama bilgiyi veren ekonomistin şu ifadesi ve içindeki bir cümle her şeyin tercümesi:

 

“TCMB bir süredir Bej Kitap üzerde çalışmalar yürütüyor. İş çevrelerinden ya da reel sektörle ilgili veriler ellerinde yok. Buradaki amaç reel sektör ile ilgili gelişmeler hakkında daha iyi bir takip mekanizması yaratmak.” Cümleyi tekrarlıyorum: İş çevrelerinden ya da reel sektörle ilgili veriler ellerinde yok.

 

Kesinlikle doğru. Aslında üretimi unutan Türkiye’de bu konuda gerçek bir veri hiçbir kurumun elinde yok. Gerçekçi bir sanayi, tarım ve işgücü envanteri olmayan bir ülkenin de üretim ekonomisine geçmesine, öncelikli sektörler belirlemesine ve katma değer yaratacak işlere imza atan bir ekonomiye ulaşmasına olanak yok.

 

Türkiye’nin reel sektörle en içli dışlı olması gereken bankaların, Merkez Bankası hiçbir şey bilmiyorsa, konu kendinden kapanıyor.

 

Eğer bu ülke 750 milyar dolarlık büyüklüğüne karşılık, 400 milyar dolar döviz pozisyon açığı verir noktaya geldiyse, önce eski ve yeni bankacılar bir susacak. Çünkü ortadaki cesedin birinci dereden sorumlusudurlar.

 

Artık Maliye kılıcını insanların ensesinden çekip, gerçek fotoğrafı ortaya koyup, bilimsel verileri elinize alıp, ondan sonra bir projeksiyon oluşturmak gerekiyor. Bunun için de önce reel sektörü dinlemelisiniz, bankacıları değil. Zira itiraf ortada. Onlar zaten bir şey bilmiyor; kendi dünyalarının gerçeğini de ülkenin gerçeği zannediyorlar.

 

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir