Çetin Ünsalan – Attıracaksınız sigortayı

Hayat pahalılığı almış başını gidiyor. İnsanlar kölelik şartları ile işsizlik arasında kıvranıyor. Çarşıda pazarda fiyatlara yetişemediği gibi, bir yandan da yıllarca uygulanan tüketim ekonomisinin bir sonucu olarak borç batağında sürükleniyor.

Her ay başında elektrikten doğalgaza, su faturasından eğitim giderlerine kadar artan maliyetiyle, başını iki elinin arasına almış kara kara düşünüyor. Bir bölüm, başta otomotiv sektörü olmak üzere gizli gizli işten çıkarılıyor.

Dolaylı vergiler üzerinden cebi neredeyse hortumlanıyor. Hem de gelir düzeyine bakılmaksızın. Ama sessiz sedasız hayatına devam etmeye çalışıyor. Son dönemde ev sahibi ve kiracılar arasında ödeme sorunları tepe noktaya ulaşırken, bir taraftan da ekmeğinin fiyatı bile tartışılıyor.

İnsanlar büyük bir sıkıntı içinde, bu sorunların aşılmasını beklerken, öte tarafta her sektör Ankara’nın kapısını aşındırarak, yeni bir destek programı yaratmak adına lobi faaliyetlerini sürdürüyor.

Açıkçası bugünkü noktada kime baksanız haklı gözüküyor; ama bir gerçek var ki yük sürekli çalışan kesime yıkılmanın uğraşısına dönüyor. Bir istatistik açıklandı. En çok gelir İstanbul’da elde ediliyormuş. Buna bakarsanız bu şehirde herkesin zengin olması gerekiyor. Ama kazın ayağı öyle değil.

Yarattığı katma değerin sadece yüzde 20’sini hizmet olarak alabilen, nüfusun yığıldığı bu dev şehrin insanları, giderleri bakımından hiç mercek altına alınmıyor. Gelir gider dengesine baktığınızda belki de en büyük fakirlik ve çaresizlik İstanbul’da yaşanıyor.

Şimdi de zaten baştan beri sıkıntılı olan bir konuda ciddi iddialar gündeme geldi. Bireysel Emeklilik Sistemi… İktidar zoruyla nafakadan kesinti anlamına gelen ve sigorta sektöründen öğrendiğimiz kadarıyla imzası atıldığı gün, çıkma işlemi için başvuru yapılan bu sistemden gelecek paraya göz diktiler.

Sigorta konusunda yazılar yazan Hürriyet Yazarı Noyan Doğan’ın makalesine taşıdığı kadarıyla ‘BES’lenme zorunlu hale gelecek. Şayet yazılanlar doğruysa, zorunlu olarak sisteme sokulan, asgari ücretle geçinmeye çalışanlar dahil, 3 yıl sistemden çıkılması mümkün olmayacak.

Bu nasıl bir mantıktır? Hem asgari ücret alan insanların zaten üç kuruş ellerine geçen paradan zorunlu kesinti yapacaksınız; ardından da çıkışlar yüzde 60’lara vurunca, çıkışı olanaksız kılacak bir sisteme geçmeye niyetleneceksiniz.

Bunu bir türlü anlatamıyoruz. Yapılan uygulamanın adı tasarruf değil, haraç kesmektir. Öncelikle insanlar özel bir sigorta ürününü alıp almamak hususunda zorlanamazlar. Bitmiyor; tasarruf edebilmeleri için insan gibi yaşamaları, para arttırmaları ve ardından artan bu parayı tasarruf etmeleri gerekir.

Kast edilen tasarruf böyle bir şey olmalı… Ama siz asgari ücreti vergi dışına çıkarmayı bile tartışmazken, bir de üzerine zorunlu emeklilik satıyorsunuz. Evet, bunun tam karşılığı açlık sınırının altında gelir elde eden insanlara zorla bir şey satmaktır. Elinizi vicdanınıza koyun.

Açlık sınırının bin 900, yoksulluk sınırının 6 bin TL sınırına dayandığı bir ülkede, zorla BES primi kestiğiniz kaç insan bu paraları kazanıyor? Zoraki yapılan bu kesinti insanların boğazından çalmaktır. Ama bu durumu düzeltmek yerine cebinden para almanın süresini uzatıyorsunuz.

İşsiz mi kaldı? Bakın Birleşik Metal İş Araştırma Merkezi’nin verilerine göre işsizlik fonunda biriken para 124 milyar TL’yi geçti. Fakat şimdi kalkmış ilk altı ayda 2,9 milyar TL vermekle övünüyorsunuz. Yani bunun Türkçe tercümesi kimseye para vermediğinizdir.

Peki o para yerinde duruyor mu? Yine aynı sendikanın araştırmasına göre, mevcut fonun yüzde 43’ü işverenlere teşvik ve desteklere gitti. Yüzde 28’i de aktif iş gücünün eğitiminde kullanıldı. İşsizlerin bugüne kadar ödenek olarak aldıkları pay ise yüzde 27’de kaldı.

Şu an biriken parayla dağıtılmakla övünülen oranı karşılaştırdığınızda ise durum daha vahim. Müthiş nidalarıyla verilen para, biriken paranın sadece yaklaşık yüzde 2,5’i… Peki gerisi ne olacak? Ankara Sanayi Odası paranın 6 ay süreyle işçi maaşların ödenmesinde kullanılmasını istiyor. Karşılığında da işçi çıkarmayacaklar.

Çelişkiler ülkesi değil mi? İşsizlik günleri için para biriktiriyorsunuz. Ama bu paradan işsiz dışında herkes yararlanıyor ya da yararlanmaya çalışıyor. Öbür taraftan zorla sigorta ürünü satıyorsunuz, ama insanlar yoksulluk, hatta açlık sınırının altında yaşıyor.

İşini kaybediyor işsiz saymıyorsunuz; geçinemiyor bilinçsiz tüketici muamelesi yapıyorsunuz; maaşına üç kuruş zam yapıp, çarşıda pazarda canını yakıyorsunuz; üstüne üstlük bir de gelirine bakmadan dolaylı vergilerle insanların cebini boşaltıp, yeni ekonomik programda da en büyük gelir artışı adına yüzde 20 ile buradan medet umuyorsunuz.

Sizce de biraz şansınızı zorlamadınız mı?

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir