Çetin Ünsalan – Doları bırak; pariteye bak

Türkiye dolar konusundaki gelişmelere kilitlendi. Bir tarafta bunun etkilerinin konuşulmaması için yaratılan gündemler, diğer tarafta çift haneye oturarak gelecek yılın en önemli konusu işsizliğin ekonomiyi tekrar masaya koyması.

Bütün bu gürültü içerisinde ise göz ardı edilen bir konu var. Dolar / avro paritesi… Sürekli daralan makas kimsenin gündemine gelmiyor. Oysa Türkiye’nin bugüne ve yarına dair en kritik konularının başında geliyor.

Şimdi bazıları çıkıp ‘ikisi de bizim paramız değil, bize ne’ cinsinden yorumlar yapabilir. Ama kazın ayağı öyle değil. 1,04 seviyesine gelen parite, hızla 1 dolar 1 avro çıtasına doğru ilerliyor. Bu ise Türkiye’nin önümüzdeki yıl gündemini belirleyecek ana konularından birini oluşturmaya aday.

Yani ülkede en az doların kaç TL olduğu kadar önemli bir mesele de, ABD ve AB parası arasındaki makasın daralması. Fakat nedense kimse işin bu tarafını umursamıyor. Peki, paritedeki daralma neden önemli?

Türkiye’deki ihracatçının, yani üreticinin giderleri dolar ve gelirleri avro. Bu makastaki kapanma, zaten daralan dünya pazarında gelir kaybına uğrayan üreticinin, gelirlerindeki kazancı da azaltıyor. Borç ödeme kabiliyetini neredeyse ihracat gelirlerine güvenerek finansman modeli yaratan reel sektör ise büyüyen açmazı ile karşı karşı kalıyor.

Doların her artışında girdi maliyetlerinin yükselmesi, borçlanma maliyetinin artması ve borcunun TL bazında yükselmesi bir tarafta, parite daraldıkça azalan gelirleri öte tarafta. İki para biriminin bire bir noktaya gelmesi ise çok ciddi bir iflas tehlikesini firmalar adına gündeme taşır.

Peki, yine aynı duyarsızlık içinde, aynı soruyu sorabilirsiniz: Bundan bize ne? İşverenler düşünsün değil mi? O zaman farkına varın. Bu durum başta işsizlik patlaması olmak üzere, ülkenin düşen gelirlerine bağlantılı olarak her bir vatandaşa vergi, zam olarak yansır.

Yani öyle ‘bana ne’ deyip içinden çıkılacak bir konudan bahsetmiyorum. Fakat her şey bir yana, daha garip olan ne biliyor musunuz? Bunu sohbet ortamında bizlerle konuşup, dert yanan sanayicilerin, KOBİ’lerin, kamuoyu önünde temsilcilerinin de, kendilerinin de ‘Susmuş’ rolünü üstlenmesi.

Seksenler dizisindeki Susmuş gibi ortada geziyorlar. Gerektiğinde şov amaçlı dolar bozduruyorlar; adrese teslim mesaj yüklü açıklama yapıyorlar; ama bu konudan tek bir satır bahsetmiyorlar. Hem de ortada tek kuruş para dönmezken. Yani piyasada iş vadeli evrakla yapılabilirken… Sonra dönüp, işçiye maaş veremiyorlar; piyasaya ödemelerini yapmıyorlar.

Sizce de bu işte bir gariplik yok mu? Sorunu yaşayan konuşmuyor; yaşatan umursamıyor; sonuçlarını yaşayacak olan ise ‘bana ne’ deyip işin içinden çıkıyor. Bunun adı ne?

Korku mu; duyarsızlık mı; çaresizlik mi; umursamazlık mı; ‘bize bir şey olmaz’ inancı mı?

Bence şimdiden oturup bunu tartışalım. Çünkü en azından daha önce yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey olmalı: İş olup bittikten sonra geyik muhabbeti yapmanın, kimseye faydası yok.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir