Çetin Ünsalan – Dört tekerlekli garabet

Türkiye’de yönetim ve embedded gazetecilik iyice çocuklaştı. Özellikle Rusya merkezli gelişmelerde bir kere daha ortaya çıktı ki; mahallede çocukların çekişeceği düzeye getirilen ekopolitik meseleleri analiz etme yetisini, akıl noksanı bir çerçeveye indirdik.

 

En başından beri söylüyorum; kavganın kazananı olmaz; ama düzeyi ilkokul seviyesine çekmenin komik tarafı olur. Rusya ile uçak meselesinden beri tatsız bir ilişki içindeyiz. O günden bu yana da ‘kim daha kötü’ oyunu oynuyoruz.

 

Yeni başlık otomotiv sektörü… 2015 yılını 1 milyon adedi aşarak rekor düzeyde kapatmaya hazırlanan Türkiye’ye karşılık, Rusya pazarı 2014 yılıyla mukayese edildiğinde yüzde 45’lik daralma ile çöküş yaşadığı haberi geldi. Peki, göçen Rusya’da durum ne? Sadece otomobil adedi; 1 milyon 28 bin adet. 2016 yılındaki öngörü 1,1 milyon adet.

 

PwC’ye öngörüsü uyarınca 4 milyonluk Rus otomotiv pazarının 2020 pazar tahminleri de 2,6 milyon adede çekildi. Yani halen bizim iki katımızdan fazla. Şimdi güler misin ağlar mısın?

 

Bu meselenin birkaç boyutu var. Öncelikle yerli üretim yapabilen, bunda da içte pazar yaratan bir ülke ile, yerli payı katkı oranı yerlerde sürünen ve ithal edilen otomotiv ürünlerini kattığınızda dış ticaret açığı veren otomotiv üssü (!) Türkiye’yi kıyaslıyoruz.

 

Bir tarafta borçla yaşayan ve kendi ölçeğinde satış rekoru kıran Türkiye, öte tarafta dış ticaret fazlası veren Rusya… Her iki ülkenin merkez bankalarının döviz rezervlerine bir bakalım. Türkiye 95,7 milyar dolar; Rusya 364 milyar dolar.

 

Petrol fiyatlarının düşmesiyle birlikte köşeye sıkışsa da halen durumu, geleceğin ekonomisinde söz sahibi olmakta ısrar edecek kadar iyi bir Rusya,  öte tarafta 379 milyar dolar pozisyon açığı olan ülke Türkiye… Yani biri dıştan borç alıp, araç sahibi olduğunu zannetmiş; diğeri parasını harcamış. Bu akıl tutulması değil de nedir? Övünülecek ne var bunda?

 

İşin bir başka boyutu daha var. Birileri Rusya otomotiv pazarının çöküşüyle prim yapmaya çalışıyor ya akıl alır gibi değil. Türkiye’de ana sanayi kadar ihracat yapan otomotiv yan sanayimiz bu pazara 450 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiriyor. Müşterimizin durumunun kötü olması bize nasıl bir fayda sağlayacak; biri bunu açıklasın.

 

Sözün özü; büyük bir başarı palavrası gölgesinde ekonomiyi konuşan ve gerçeklerle yüzleşme aşamasına gelen Türkiye, şimdi de büyümeden pazar değerlendirmelerine kadar ‘o bizden kötü’ yorumlarının arkasına sığınıyor.

 

Fakat bu analizlerin hiç biri Türkiye’nin ekonomik açmazlarını, yanlışlarını ve vizyonsuzluğunu ortadan kaldırmaya yetmiyor. Bu yalan rüzgârı böyle gitmez. Dün tarlada, bugün dört tekerlekteki olan garabet hız kesmeden devam ediyor. Bir an önce elalemi bırakıp kendi derdimize düşmemiz gerekiyor.

 

Çünkü hiçbir tutarlılığı olmayan yaklaşım bir yana, söylenen her şey doğru bile olsa, bu durum işsizlikten finansman ihtiyacına, ihracat pazarlarındaki daralmadan şişkin kapasiteye kadar sorunlarımızı ortadan kaldırmıyor.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir