Ekonomimizin Yüzde 28′i Kayıt Dışı

Maliye Bakanlığına göre,   Türkiye’de ekonominin yüzde 28′i kayıt dışında bulunuyor. 8 yıllık dönemde kayıt dışılık sadece Katma Değer Vergisinde 104 milyar liralık ekonomik kayba neden   oldu.

Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları   Kurulu, geçen yıl Türkiye’de kayıt dışı ekonominin boyutlarıyla ilgili kapsamlı   bir araştırma başlattı. Başhesap Uzmanlarından Cenk Murat Arslan tarafından   gerçekleştirilen araştırma sonucunda, ”Hesap Uzmanları Kurulu – Kayıt Dışı   Ekonomi Mali ve Ekonomik Raporu” hazırlandı.

Kayıt dışı ekonominin, ”beyan dışı, enformel ve yasa dışı ekonomik   faaliyetler” olarak üç başlık altında toplandığı Raporda, kayıt dışılığın sosyal   güvenlik ve vergi tabanını aşındırarak, vergi ve prim tahsilatında azalışa neden   olduğu, bunun da bütçe açıklarını artırdığı belirtildi. Bu nedenle vergi   oranlarında sık sık artış yapılmasının gündeme geldiğine işaret edilen raporda,   bu şartlarda kayıt dışılığın bir devlet politikası olarak benimsenmesinin,   kararlı ve sürekli mücadelenin, bu mücadeleye toplumsal destek ve katılımın   önemine dikkat çekildi.

Türkiye’de sektörler, bölgeler, gelir unsurları ve yasal faaliyetlerin   gizlenmesi ya da gayri yasal faaliyetler itibariyle bir ”Kayıt Dışı Ekonomi   Haritası” çıkarılmalı zorunluluğuna da işaret edilen raporda, daha sonra   Türkiye’de kayıt dışılığın boyutları ortaya kondu.

-DEVLET, 104 MİLYARLIK KDV’DEN OLDU-

Hesap Uzmanları Kurulu’nun, 2002-2009 dönemini ele alan Raporda, kayıt   dışılık 2 farklı şekilde hesaplandı.

İlk modelde, öncelikle sektörlerin yarattıkları katma değerler   girdi-çıktı tablolarından yararlanarak hesaplandı. Muafiyet veya istisnaya tabi   bölümler ayıklandıktan sonra vergi tabanı bulundu, sonra da ilgili yıllarda   geçerli KDV oranları kullanılarak, tahakkuk etmesi gereken KDV hesaplandı.   Ardından da o yıllarda tahakkuk eden KDV ile karşılaştırma yapıldı.

İkinci modelde ise öncelikle her bir sektörün toplam satışlarını   yansıtan, toplam arz belirlendi. Bu rakamdan ihracata konu kısım indirildikten   sonra yurt içi toplam arz rakamına ulaşıldı. Bu rakamdan da, KDV açısından muaf   ya da istisnaya konu bölüm düşülerek, vergi tabanı bulundu. Her bir sektör için   yine KDV rakamları hesaplandı.

-KRİZ DÖNEMLERİNDE KAYIT DIŞILIK ARTIYOR-

Bu yöntemle yapılan hesaplamada 8 yıllık dönemde tahakkuk edenle, etmesi   gereken KDV arasında 104 milyar 26 milyon 642 bin liralık bir fark olduğu   anlaşıldı. 2002 yılında KDV açısından ekonomide yüzde 39′luk bir kayıt dışılık   bulunurken, bu rakam red ve iade rakamları dikkate alındığında yüzde 29′a  düştü.

Rapora göre, 2002 yılından 2006 yılına kadarki dönemde kayıt dışılıkta   bir iyileşme görüldü. Ancak dünya ekonomisinde ortaya çıkan krize paralel 2007,   2008 ve 2009 yıllarında kayıt dışılık rakamlarında bir yükselme gözlendi. Red ve   iadeler sonrası 2007 yılında yüzde 19′a yükselen kayıt dışılık oranı, 2008   yılında yüzde 20, 2009 yılında ise yüzde 28 olarak gerçekleşti. Red ve iadelerin   hesap dışında bırakıldığında ise 2009 yılında Türk ekonomisinin yüzde 40′nın   kayıt dışı olduğu gibi bir sonuca ulaşıldı.

Raporda, ”Bu yıllardaki ekonomik krizin mükellefleri kayıt dışına   yönelttiği sonucuna varılabilir. Ekonomik kriz dönemlerinde, kayıt dışılıkta da   artış oluyor” denildi.

-KAYIT DIŞILIKTA 2. YÖNTEM-

Girdi-Çıktı tabloları üzerinden hesaplanan KDV’ye göre kayıt dışılıkta   ise, 2002 yılında yüzde 38 olan kayıt dışılık oranı, 2005 sonuna kadar yüzde   30′ların üzerinde seyretti. 2006 yılında yüzde 22′ye düşen kayıt dışılık, 2007 ve   2008 yıllarında yüzde 25, 2009 yılında ise yüzde 27 oldu.

Bu modelde, 2002 yılında Türkiye’de tahakkuk etmesi gereken ile tahakkuk   eden KDV arasında 21 milyar 833,2 milyon lira fark bulunurken, rakam 2009 yılında   56 milyar 631 milyon liraya yükseldi.

Ancak sözkonusu fark, red ve iadelerle birlikte 2002 yılında 13 milyar   380 milyon liraya, 2009 yılında ise 20 milyar 792 milyon liraya geriledi.

-RAKAMLARIN ANALİZİ-

Hesap Uzmanları Kurulu’nun Kayıt Dışı Ekonomi Raporuna göre, 2002-2009   döneminde GSYH, 2,72 kat, bu dönemdeki vergi-sübvansiyonlar ise 2,6 kat arttı.

Bu süreçte Çin ve Hindistan’ın ucuz mallar üretmesi ve diğer ülkelere   ihraç etmesi, dünya ekonomisinde değişiklik yaşanmasına, bir çok ülkede bazı   sektörlerde yerli firmaların rekabet edememesine, firmaların kapanmasına ya da   sektörden çıkmalarına neden oldu. Türkiye’de çok eleman istihdam etmelerine   rağmen, katma değerin düşük seviyelerde kaldığı küçük işletmeler de bu gelişmeden   etkilendi. Bu durum özellikle de tekstil, gıda ve hizmet sektöründe yaşandı.

Raporda, ”Bir danışmanlık şirketinin Türkiye’de 11 sektörde yaptığı   araştırmanın sonucuna göre, Türk ekonomisi, verim potansiyelinin ancak yarıdan   biraz fazlasını kullanıyor. Bunda mevcut şirketlerin küçük ve verimsiz olmasının   etkisinin büyük olduğunu düşünüyoruz” denildi.

-SEKTÖRLER İTİBARİYLE DURUM-

Türkiye’de küçük işletmelerin gerek kuruluş aşamasında, gerekse sonraki   süreçte çalışmaların aksatılmadan yürütülebilmesi için gerekli sermayeye sahip   olmamalarının bu işletmeleri kayıt dışına yönelttiği ifade edilen Rapora göre,   ithalatın artmasıyla bu firmalar piyasadan çekilmek zorunda kalıyor.

Raporda, sektör bazında da analiz yapılıyor. Örneğin ayakkabı imalatında   kayıt dışı üretim azalma eğilimi gösteriyor. Sektörün girdilerinin çoğunun ithal   olmasına paralel sektörde fabrikalaşmanın artmasıyla birlikte kayıt dışı üretim   azalıyor.

1950′lerden itibaren toplam istihdamda yüzde 13,6, imalat sanayi içinde   yüzde 23,9′luk bir paya sahip tekstil ve hazır giyim sektöründe de, 2000′li   yılların başında yaşanmaya başlanan talep dalgalanmaları ve 2005′de kotaların   kalkması ile sıkıntıya girildi. Sektörde son 3 yılda yaklaşık 10 bin işletmenin   kapandığı ve sadece 2008 yılında krizin etkisiyle 60 binin üstünde kişinin işsiz   kaldığı tahmin ediliyor.

Bu gelişmeler de Raporda, ”Türkiye’de faaliyette bulunan küçük ve orta   boy işletmelerin küreselleşmenin etkisiyle zorlanmaya başladıkları görülüyor.   Gidişata ayak uyduramayan ve kayıt dışı ekonomiyle dirsek teması çok olan   işletmelerin sayılarının ve cirolarının azalması, birçok sektörde faaliyetlerin   kayıtlı hale gelme sürecini hızlandırmıştır” şeklinde değerlendiriliyor.

Rapor, Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Eylem Planı, Form Ba ve Bs’lerin   elektronik ortamda verilmesi ve çapraz kontrollerin de kayıt dışılıkla mücadelede   olumlu sonuç verdiğine vurgu yapıyor.

-İLLER VE BÖLGELERDE DURUM-

Rapor, iller ve bölgeler itibariyle de şu tespitlere yer veriyor:

”Çeşitli çalışmalarda Türkiye’deki illerin gelişme oranlarının çok   heterojen ve birbirinden kopuk bölgeler arasında yayıldığı, bunun doğal sonucu   olarak iller arası ve bölgeler arası gelişmenin çok dengesiz bir karakter arz   ettiği sonucuna varılmıştır. Türkiye’de GSYH’de en büyük paya sahip 5 ilin ilk   sırasındaki İstanbul’un Adana ve Sakarya ile, Ankara’nın Afyon ve Bursa ile,   İzmir’in Hatay ve Antalya ile, Kocaeli’nin İzmir ve Hatay ile, Bursa’nın da   Manisa ve Ankara ile en yüksek korelasyona sahip olduğu tespit ediliyor.

İlişkilerin en yüksek olduğu iller Adana-İstanbul-Sakarya,   Bursa-Manisa-Afyon-Niğde ve Denizli-Kayseri arasındaki korelasyonun nedenlerinin   araştırılması gerektiği, birbirine komşu olmayan bu iller arasındaki ekonomik   ilişkilerin bölge, sektörler, arz ve talep açısından değerlendirilmesine ihtiyaç   vardır.”

Sektörlerin birbirleriyle bağlantılarına işaret edilen Raporda, enerjide   bir birimlik artışın, hizmetler sektöründe 1,2 birimlik üretim artışı yarattığı,   bunun da hizmetler sektöründe 0,000134′lük vergi artışını, 0,001228′lik   çalışanlara ödeme artışını, 0,010880 gayri safi katma değer artışını,   0,000964′lük mal ve hizmet ithalat artışını doğurduğu ifade edildi.

Rapora göre, 59 sektörün her birinde bir birimlik talep artışı, ekonomide   104,4 birimlik üretim artışı yaratıyor.

-DENETİM SİSTEMİ DEĞİŞMELİ-

Kayıt Dışı Ekonomi Raporunda, sözkonusu bulgular ışığında denetim ve   incelemelerin yapısının değiştirilmesi de öneriliyor.

Denetim ve incelemelerin nerelerde ya da hangi mükellefler üzerinde   yoğunlaştırılacağının belirlenmesinde, sektörlerin çıkış nası olarak   alınabileceği belirtilen Raporda, bu konuda da şu görüşler savunuluyor:

”Sektör odaklı bir sınıflama ile aynı sektörde faaliyet gösteren   mükelleflere ilişkin düzenli veri sağlanabilir. Bu şekilde sektörle ilgili veriler toplanacak, sektöre ilişkin oranlar, riskler, sıkça yapılan işlemler   belirlenecek. Bu bilgiler doğrultusunda sektörde faaliyet gösteren mükelleflerin   olağan dışı durumları, kısa zamanda fark edilip inceleme konusu yapılabilecek.   Ayrıca sektörde faaliyet gösteren diğer firmalar da, incelemelerde tespit edilen   eleştiri konuları açısından incelemeye alınabilecek.

Tüm ekonomi için ortalama karlılık çoğu zaman bir anlam ifade etmezken,   sektörel ortalama karlılık seçme kriterlerinden birisi olarak kullanılabilir.”

kaynak

http://www.ekonomihaberyorum.com

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir