Görecek miyiz?

Para krizlerini açıklamaya çalışan kuramsal çalışmalar ile para krizlerinden önce olan biteni inceleyen uygulamalı çalışmaların dikkatimizi çektikleri bir nokta var. Özellikle sabit ya da önceden artış hızı açıklanmış döviz kuru rejimlerinde, bu kur rejimlerine uyum göstermeyen ekonomi politikaları varsa, eninde sonunda uygulanmakta olan döviz kuru rejiminin çöküşü kaçınılmaz oluyor. Rejim çökmeden bir süre öncesinden başlamak üzere bazı belirtiler ortaya çıkıyor. Mesela bu tür ekonomilerde devletin borçlanma faizi giderek yükselebiliyor.

Hatırlayın; Şubat 2001 krizinden önce Türkiye’de de benzeri yaşandı. Artış hızı önceden açıklanmış döviz kuru rejimi vardı. Bu tür bir rejimin uygulanabilmesi için maliye politikasının ‘düzgün’ olması gerekir. Evet, o sırada istikrar programı uygulanıyordu ve bu çerçevede bütçe açığının bir yıl öncesine kıyasla belirgin biçimde azaltılması hedeflenmişti. Ancak bankacılık sektörü çok bozuktu. Bankaların içinde bulundukları durumun zamanla kamuoyunca anlaşılmaya başlanmasıyla, bu bozukluğun eninde sonunda devletin sorunu haline geleceği ve bütçe açığını sıçratacağı algılaması yaygınlaştı.

Dolayısıyla, bankacılık sektöründeki koşulların ve bu koşulların ileride kamu maliyesini son derece tahrip edici potansiyele sahip olmasının, uygulanmakta olan döviz kuru rejimine ters düştüğü kanısı yaygınlaştı. Sonra olan biteni biliyorsunuz. Hedeflenen döviz kurundaki artış oranının çok üzerine çıktı yurtiçi faiz hadleri. Zira ekonomiye duyulan güven giderek aşınmaya ve risk prim artmaya başlamıştı. Faiz haddi ile döviz kurunda hedeflenen artış arasındaki farkın giderek açılmasıyla da, döviz kuru rejiminin uygulanabilirliği kalmadı ve kriz patlak verdi.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir