Çetin Ünsalan – Hadi faizi düşürelim

Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısının hemen öncesinde koro yeniden başladı: ‘Faizler düşsün.’ Dedim ya, babasının cebinde para yokken, ‘oyuncak’ diye tutturan çocuklar gibiler. Koroya dahil olan bakanlar başladı tempo tutmaya…

 

Bir tek Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ses yok. O şimdi sanırım operasyon yönetiyor. Hayır; Suriye’deki türbemizi taşımasından (!) bahsetmiyorum. Kulislere bakılırsa bakan düzeyinde bir düzenleme geliyor.

 

Bazılarına faiz konusundaki ters açıklamaları nedeniyle çok kızgınmış. Neden bir Cumhurbaşkanı, Yürütme’nin işine bu kadar karışır; meydan meydan dolaşıp da oy ister; işin orası da apayrı bir vahamet.

 

Dönelim tekrar faize… Peki yarın PPK faizleri düşürsün. Ne diyor bakanlar? Bu yatırımların artmasına neden olacak ve tüketiciye de daha çok kredi olanağı doğuracak; böylece de piyasalar hareketlenecek.

 

Kredi maliyetleri ucuzladı diyelim ki, gerçek öyle açıklandığı gibi olmuyor. Reel sektör kredi kullanmaya kalktığı zaman çok daha yüksek faiz maliyetiyle karşılaşıyor; istenen teminatlar da cabası… Sadece teminatlarla bile bir fabrika kurabilir.

 

Hadi diyelim ki faizler düştü ve herkes yatırım atağına kalktı. Dünya kadar yatırım yapıldı, kapasite kullanımların düştüğü ülkede yeni kapasiteler için kollar sıvandı. Peki yapılan üretim nereye satılacak? Dış piyasalar daralıyor; petrolün etkisiyle daralmanın şiddeti de artıyor. O zaman gereksiz yatırımlar nedeniyle bir başka problem ortaya çıkmıyor mu?

 

Satış yapamayıp, yatırımlar nedeniyle kredi borçları ağırlaşan reel sektör, ihracat da yapamadığına göre ödeme vakti gelmiş kısa vadeli borçlarını nasıl ödeyecek? Peki faizleri düşürdüğünüzde dolar bu seviyede mi kalacak? Gideri olan dolar yükselip, geliri olan avro düşerken, bu dengeye bile hasret kalıp, daha büyük sorunların içinde bulacak kendisini…

 

Oysa şu an gerçek hedef, mevcut yatırımlarda tam kapasite çalışmanın yolunu aramaktır. O tam kapasite de TÜİK’in hesapladığı gibi tek vardiya üzerinden değil. İdeali üç, hiç olmazsa iki vardiya çalışabiliyor olması lazım fabrikanın…

 

Bir adım sonrasına gidelim. Ödeme güçlüğü içine düşen ve ürettiği malı satamayan firma ne yapar? İflas eder ya da iflas etmemek için giderlerini kısmaya başlar. Buna çalıştıramayacağı işçi de dahil. Yaka rengine bakmadan işsizlik tetiklenecek. Dönelim tüketiciye… Faizler düşünce tüketim yapması hayal ediliyor değil mi?

 

Tüketimden kast ettikleri de elma, armut değil. Hepsine daire satmanın yolunu arıyorlar. İşsiz adam kredi taksitlerini nasıl ödeyecek? İşi varken kredi kartı borcunu bile ödeyemiyor. Buradan da kredi kaynaklı bir bankacılık krizini kucağında buldun mu?

 

Tekrar dönelim üreticiye… Dışarıda satamıyorsa, içeride satar değil mi? Piyasasını maliyet / fiyat dengesi adına tamamen ithalata kaptırmış bir üretici nasıl mal satacak? Peki geliri azalan ya da sıfırlanan tüketici günlük ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak?

 

Fiyatı daha makûl olduğu için ithal ürünlerle… O zaman enflasyon ne olacak? Hem başkasının malını tüket, hem de bir de üzerine enflasyon maliyeti gelsin. Enflasyonun yükseldiği yerde faiz ve döviz sabit duracak mı? Elbette durmayacak. Türkiye yeni bir kısır döngüye girecek. Öte yandan bu ortamda en önemli açığımız olan tasarruf gerçekleşir mi? Rüyanda görsen inanma…

 

İşte fotoğraf bu… Nasıl bir hesap içindesiniz ki, şuurunuzu kaybedercesine bu baskıya girişiyorsunuz? Hiç kimse faizlerin yüksek olmasını istemez. Ama bir de ekonomik gerçekler var. Daha kötüsü ya bunları göremediği için ekonomik bir cehalete sahip olanlar tarafından yönetiliyoruz ya da bilerek bizi uçurumdan itmeye çalışıyorlar. Söylesenize derdiniz ne?

 

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir