İnatlaşma ve Kararsızlıkların Bedeli Ağır Olabilir!..

Geçtiğimiz hafta genelinde belirsizlik ve kırılganlıktaki yüksek düzeyde herhangi bir değişiklik olmadığına, küresel ölçekte finansal piyasaların nispeten geniş bir bant içinde dalgalandığına, içeride ise aldığı karar ve uygulamalar ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın gündemi belirlediğine tanık olduk. Genelde Avrupa Birliği özelde ise euro bölgesine ilişkin endişeler ön plana çıktı; kredi notlarında yaşanan gerilemeler malumun ilanı olmaktan öteye gidemedi. Türk Lirası’nın değerine ilişkin gelişmeler ise Merkez Bankası’nı bir şeyler yapmaya zorladı. Hem içeride hemde küresel düzeyde gerek finansal istikrar gerekse fiyat istikrarını koruma çabalarının zora girdiği algılaması güçlendi.

2009 yılı son çeyrek döneminde Yunanistan’ın durumuna ilişkin haberler fiyatlanmaya başladığında durumun oldukça ciddi olduğunu, bazı üyelerdeki ödenemeyecek boyutlara ulaşan borçların AB ödemeler sisteminde maliyeti çok yüksek sorunlar olduğu anlamına geldiğini iddia etmiştik. Kimsenin inanmadığı banka stres testleri ile gerçekler gizlenmeye, kurtarma fonu ile konu kapatılmaya çalışılmıştı. Bugün gelinen aşama haklı olduğumuzu gösteriyor, hem sorunlu üyelerin borçları yapılandırılacak tam da mali sistemdeki dramatik boyutlara ulaşan özkaynak açığı bir şekilde takviye edilmeye çalışılacak… Bütçe açıkları büyümeden veya euroya daha da itibar kaybettirecek bir parasal genişleme yaşanmadan bu ihtiyacın nasıl karşılanacağı bilinmiyor. Zenginler klubünün zenginliğinin bu sorunları çözmeye yetmeyeceği kanaati güçleniyor. Finansal istikrar adına fiyat istikrarı konusunu belirsiz bir süre için rafa kaldırmak zorunda kalacakları günler yaklaşıyor. Mali sektör ile kamudaki sıkıntılar ile diğer kesimler arasındaki olumsuz etkileşim hem bölge için hem de küresel eğilimler için sıkıntı kaynağı olmaya devam edecek, belirsizlik ne kırılganlık artmayı sürdürecek gibi görünüyor. AB ekonomisi daralacak, enflasyon ve işsizlik yükseliş eğilimini zorlayacak; küresel trentler bu olumsuzluklardan etkilenecek.

Küresel düzeyde ağırlaşmakta olan sorunlar riskten kaçınma eğilimini destekliyor, sermaye hareketleri daralıyor ne ticaret hacmi de bu durumdan etkileniyor. Bu durumun Türkiye ekonomisine yansıması ise önce döviz kurlarında yaşanıyor. Türk Lirası’ndaki değer kaybı sıkıntı yaratıyor, makro ekonomik göstergelere ilişkin beklentileri yönlendirmek zorlaşıyor. Piyasalar mucize arıyor, Merkez Bankası da bu talebe cevap vermeye çalışıyor! Müdahalelerle yaratılacak kısa vadeli eğilim değişikliklerinin pek işe yaramayabileceği gerçeği büyük ölçüde ihmal ediliyor. Mevcut küresel koşullarda hem finansal istikrarı hem de fiyat istikrarını korumaya çalışmak akıntıya karşı yüzmek gibidir, eğer dışarıda en olumsuz henüz yaşamadı ise yalnız fiyat değil finansal istikrar da tehlikeye girebilir ve evdeki hesaplar çarşıya uymayabilir. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Trichet’nin bugün neden eleştirildiği, yeni gelen başkandan neler beklendiğini dikkate alır isek durumu daha iyi anlayabiliriz.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası hafta boyunca açtığı yüksek tutarlı döviz satım ihaleleri ile kendisinden mucize bekleyenleri bile şaşırttı; kafalar karıştı. Kısa vadede başarılı oldu, Türk Lirası’ndaki olumsuz eğilim durdu ve kaybın oldukça cüzi bir kısmı geri alındı. Fakat bunun karşılığında orta vadeye ilişkin endişeler daha olumsuzlaştı. Açıklanan üst sınır niteliğindeki yüksek rakamdan çok daha fazla talep gelmesi ve buna rağmen açıklanan rakama göre sınırlı satış yapılması bu süreçte etkili oldu. Eğer haftanın ilk gününde yapılan ihaleye gelen talep miktarı üst sınırın çok gerisinde olsa idi, Merkez Bankası piyasanın blöfünü görmüş ve kontrolü ele geçirmiş olacaktı. Böyle olmayıp ta tam aksi yaşanınca ve diğer günlerde de aynısı tekrarlanınca güvensizliğe artış eğiliminde olmaya devam etti. Merkez Bankası bir tercih yapmak zorunda kalacak gibi görünüyor eğer fiyat istikrarı daha önemli ve Türk Lirası’nın daha fazla değer kaybetmesini istemiyor ise kısa vadeli faizleri yükseltecek ve bunun sonuçlarına katlanacak. Yok eğer bu sonuçları düşünmek bile istemiyor ise akıntıya karşı durmaya devam ederek güç ve itibar kaybetmekten vazgeçecek, tercihini finansal istikrar lehine kullandığını netleştirecek…

Finansal istikrar tercihi sorunların seri bir şekilde ağırlaşmasını önlemek adına kısa vadeli faizlerin düşürülmesini veya düşük düzeyde tutulmasını, paranın değer kaybına ve enflasyon baskılarının artmasına göz yumulmasını gerektirir. Fiyat istikrarı ise tüm sorunların görmezden gelinmesine bağımlıdır ve paranın değer kaybına bağlı enflasyon baskılarına karşı proaktif şekilde faizlerin yükseltilmesine ihtiyaç gösterir; yapısal sorunlar yok ise ve sürdürülebilir eğilimler mevcut ise anlamlıdır. Gerek ülkemizde gerekçe Euro Bölgesi’nde hem enflasyon baskıları artıyor hem de ağırlaşmış yapısal sorunlar nedeniyle finansal istikrar kavramının önemi yükseliyor. Biri lehine yapılacak hemde diğerini olumsuz yönde etkiliyor. Bugüne kadar beklentileri yönlendirerek gün kurtarılmış olabilir, fakat bundan sonra muhtemelen eskisi gibi olmayacak. Sermaye hareketlerinin daralıyor olması herkesi yeni tercihlere zorlayacak.

Oldukça sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz ve henüz yolu yarılamış sayılmayız. Boşa koysak dolmuyor, doluya  koysak olmuyor; kararsızlık ise sorunları ağırlaştırıyor… Aza tamah etmeyen çoğu hiç bulamıyor… İnatlaşmaların ve kararsızlıkların bedeli katlanılabilir seviyeleri aşacak gibi görünüyor…

“İnatlaşma ve Kararsızlıkların Bedeli Ağır Olabilir!..” ile ilgili 1 yorum

  1. Alınan tedbirler , bence Krizi engelleyemeyecek..
    Tedbirler belirli bölgeleri sağlamlaştırma tedbirleri ..
    Kriz gelecek ve en zayıf bölgeleri vuracak..
    Herkes kendi evini sağlamlaştırmaya çalışıyor.
    Çünkü Krizden Sonrası Önem Kazanıyor…

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir