Karanlıktaki Fener

Bir ülkede savcının biri çıkıp, araştırma yapıyor. Araştırmanın boyutları ilerliyor. Asrın yolsuzluk davası olarak nitelendiriliyor. İşin kendi ülkesindeki ayağını tamamlayıp, bir diğer ülkeye dönüyor ve ‘işin aslı size ve yukarılara ulaşıyor’ açıklaması yapıyor.

Çok uzaklara gitmeyin Alman Savcı’dan ve Deniz Feneri e.V.’nin Almanya’daki mahkeme kararından bahsediyorum. Önce dosyalar istendi, istenmedi. Geldi, tercüme edildiği söylendi. Sonra gelen metnin zaten Türkçe olduğu ortaya çıktı.

Apar topar Deniz Feneri e.V. konusunda haber yapılması yasaklandı. Sıkışan yandaşlarımızın imdadına ‘Hızır’ gibi yetişen bu yasak karar sonrasında ‘sanki hiç yokmuş’ gibi davranıldı. Fakat Türkiye’deki savcılar boş durmadı. Olayı soruşturmaya başladılar. Tutuklamalar geldi. Lakin isimler ortaya çıktıkça yukarıda bir yerler sıkışıyordu.

Ardından birden bire savcıların görevden alındığını ve haklarında soruşturma başlatıldığı haberi patladı. Yandaş takımı sıkışmıştı. Fakat bunun da bahanesi bulundu. Savcıların görevi kötüye kullandığı iddia edildi. Yağcı takımı savcıları konuştu, ama meselenin aslına yine girmediler.

Görevden alınan savcılar soruşturmaya ‘örgüt kurmak ve üye olmak ile dolandırıcılık’ suçlamasıyla başlatılmıştı. Dün itibariyle, yani 8 ay sonra açığa alınanların yerine getirilen savcılar soruşturmasını tamamladı ve iddianame mahkemeye gönderildi.

Lakin Almanya’da açılan dosya, çamaşır makinesine atılan kazak gibi çekti. Orada asrın yolsuzluğu ve dolandırıcılığı olarak nitelendirilirken, savcıların iddianamesinde ‘örgüt kurma ve dolandırıcılık’ ifadeleri, ‘belgede sahtecilik, görevi kötüye kullanma ve evrakta sahteciliğe iştirak’ seviyesine indirildi.

Görevi kötüye kullanma şikâyete bağlı ve bu konuda tek bir şikâyet yok. Bu arada ‘sizi tutuklamaya geliyorlar’ diyen telefonun ucundaki bakanın adı bile anılmamış. Köstebek iddiasına takipsizlik veriliyor. Ne güzel memleket değil mi?

“İddianamede, her iki sahtecilik suçunu düzenleyen maddedeki cezaları yarı oranda indiren TCK’nin 211. maddesinin uygulanması istendi. Böylece, sanıklar ‘özel belgede sahtecilik’ suçundan 6 aydan 1,5 yıla, ‘kamu görevlisinin sahtecilik suçuna iştiraki’nden 2 yıl 3 aydan 6 yıla, ‘güveni kötüye kullanmadan’ ise bir yıldan 7 yıla kadar hapis istemi ile yargılanacak.”

Şimdi bu durumda bizim kalkıp, ‘Deniz Feneri’ dosyası ile ilgili fikri takip yaptığımız için özür dilememiz mi gerekecek? Fakat önce Almanya’daki savcılar ve mahkeme özür dilesin. Çünkü ortada alınmış bir karar verir ve ‘asrın yolsuzluğu’ olarak nitelendiriliyor. Bu tam bir ‘yersen’ durumu…

Peki benim vatandaşım ne yapıyor? Ne yapsın Deniz Feneri’nin gölgesinde karanlıkta oturuyor. Haber yasağı olduğu için konuyla ilgili bilgi alamıyor, konuşmaya kalksa gündeme bile gelmiyor. Neyse biz bırakalım bunları da edebiyata dönelim. Bu sıkıntılı konuyu da Neyzen Usta’dan dizelerle dağıtmaya çalışalım:

“Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler;
Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! dediler…
Künyeni almak için, partiye ettim telefon,
Bizdeki kayda göre, şimdi o meb’us!” dediler…”

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir