Kriz Artık Niçin Avrupa’nın

Amerika, ülkesinde üç yıl önce başlayan krizi aldığı kararlar ve doların rezerv para olma avantajıyla etkisiz hale getirirken, krizin odağına Euro Bölgesi oturdu. Siyasal ve mali birliğinin tam olarak oturmaması ve Avrupalı lider ülke liderlerinin fikir ayrılıklarının neden olduğu karar alma zorluğu krizin odağına Avrupa’yı oturturken, bölgenin krizden çıkışının da uzun süreceği yolunda değerlendirmeler ağırlık kazandı.

Dünyada bugün üç yıldan bu yana hâlâ sonlanmayan, zaman zaman azalıp artan, zaman zaman etkisinin farklı ülkelerde gösteren kriz hepimizin bildiği gibi Amerikan konut sektöründe başlamıştı. Ama bugün artık krizin odağındaki ülke Amerika değil. Uzmanlar Amerika’nın aldığı uzun dönemli kararlar, rezerv para olan doların gücüyle resesyon dışına çıktığını kendisi için çözümü uzun bir sürece yayarak yola devam ettiğini belirtiyorlar. Obama’nın tavrı karşısında eleştiriler olmasına, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında süreç içersinde işbirliğinden çok, çatışma olmasına karşın, bugün gelinen noktada krizin odağındaki ülke artık Amerika değil Euro Bölgesi ülkeleri.

Bunda Avrupa’nın Euro Bölgesi’ni inşa ederken hem siyasal birliğin, hem parasal birliğin kurallı ve tam olarak ortak bir ülkü halini almaması rol oynuyor. Avrupalılar geçen yüzyıla kadar yaklaşık 4 yüzyıl boyunca Afrika ve Asya ülkelerinde sömürgelere sahip olmuşlardı. Ve bu sömürgelerde bulunan değerleri kendileri adına kullanmayı başararak zenginliklerini yaratmışlardı. Sömürgelerdeki önemli tarımsal ürünler de, kıymetli madenler de çeşitli Avrupa ülkelerinin kullanımındaydı. Geçen yüzyılın başından başlayarak sömürgelerde başkaldırılar, bağımsızlık mücadeleri başladı. Bu mücadeleler Birinci Dünya Savaşı sonrası hızlandı ve durmaksızın 1980’lere kadar devam etti. Bağımsızlık savaşlarında bazı ülkeler eski sömürgecileriyle bağlarını bütünüyle kopardılar. Bir bölümü ise,yüzyıllar süren kültürel etkilerle daha yumuşak bir geçiş içersine girdiler. Sömürgesiz kalan Avrupalılar asırlar boyu elde etikleri birikimlerle, kendi işbirliklerini kurma düşüncesini 1950’lerde ortaya attılar.

Önce 6 ülke sonra 9 ülke, ardından 15 ülke birliği olarak 1980’lere geldiler. Bugün ise 27 ülkenin üye olduğu bir birlik halindeler. Siyasal ve finansal bir birlik olarak dünyanın güç bölgelerinden biri olma girişiminde bulundular. Ama Avrupa’nın önde gelen egosu yüksek ülkeleri hem siyasal birliğin sağlam temeller üzerine oturmasına, ortak bir akılla birlikte harekete siyasal olarak imkan yaratamadılar. Hem de kurdukları tek paralı euro mali birliğini de kurallı ve denetimi hayata geçiremediler.

Amerika krizinin sıçraması sonrası Euro Bölgesi’nde başta Yunanistan olmak üzere birçok ülke ile ilgili olarak olumsuz haberler, “batma iddiaları”, “Eurodan çıkma söylentileri” gündeme geldi.

Oysa, bütün olumsuzluklara ve iddialara göre, Yunanistan gibi bir ülkenin eurodan çıkması kolay değil. Ve sadece o ülkeyi ilgilendiren sonuç yaratmıyor. Bir anlamda sorun Yunanistan’ın sorunu sınırı içersinde kalmıyor ve bütün bölgeyi etkileyebilecek sorunlar içeriyor. Bir domino etkisi yaratabileceği düşüncesi ağırlık taşıyor.

Ülkelerin Euro Bölgesi’ne girmesi konusu düşünülürken, ayrılışın hukuki yapısı kurallaştırılmamış. Uzmanlar diğer ülkelerin hiçbir ülkeyi Euro Bölgesi’nden çıkarma kararını hukuki olarak alamayacaklarını, 27 ülkenin oy birliğinin gerektiğini, çıkarılmak istenen ülke istemezse bu kararın alınamayacağını öne sürüyorlar. Ülkenin kendisinin ayrılma istemesi halinde ise bütün üyelerin bu isteyi olumlu karşılaması gerekiyor. Bu hem çok uzun süre alacak hem de sonuçlanması çok zor olarak görülüyor. Topluluğun en güçlü ülkelerinden Almanya Başbakanı Merkel de Yunan Başbakanı Papandreu ile hafta içinde bir araya geldiğinde yaptığı açıklamada “Yunanistan’ı Euro Bölgesi’nin güçlü bir ülkesi olarak görmek istiyorum” diyerek, ayrılışı hiçbir şekilde kabul etmeyeceklerini ortaya koydu.

Bütün bunlar kriz döneminde hızlı ve doğru ortak karar alma zaafı gösteren Avrupalı liderlerin Avrupa’da bazı ülkeleri krizin odağına oturttuğunu ve çözüm için ortak akıl üretilmesinin zorluğu nedeniyle, Avrupa’nın krizden çıkışı uzun süre alacak. Bu nedenle ihracatını ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerine gerçekleştiren ülkemiz iş dünyasının Avrupa pazarında tutunmasını nasıl sağlayacağını ve yeni pazarlarda hangi imkanların yaratılabileceğini araştırmaları gerekiyor. Bu açıdan ekonomi yönetiminin de bu tutunma çalışmalarında ve yeni pazar arayışlarında iş dünyasına yeni destekler içeren uygulamalar geliştirmesi zorunlu görülüyor.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir