Çetin Ünsalan – Kurtulmuş’un aklındaki ne?

Finansman tartışmalarının hem varlığı ve yokluğu, hem de maliyeti üzerinden kavgasının yoğunlaştığı şu günlerde, faiz / dolar çekişmesi gölgesinde ilginç bir çıkış geldi. Çıkışı yapan Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş.

 

Mevcut bankacılık sisteminin, üretimi desteklemediği tezinden yola çıkarak, bilhassa KOBİ’ler için yeni enstrümanların devreye sokulması gerektiğini söyledi. Öncelikle şunun altını çizelim ki, bankaların küçük ve orta boy işletmelere karşı cimri davrandığı kesin.

 

Fakat doğru bir tespit yetmez. Çözümü için diğer ayakları da iyi oturtmamız gerekir. Eğer ülke üretim değil, kumar ekonomisi üzerine modellenmişse, bankacılık ve finans kesiminin de bunun dışında bir eğilime girmesi mümkün değil. Yani bankaların bu tavrının ağırlıklı sorumlusu, tercihleri nedeniyle ekonomi yönetimi ve iktidardır.

 

Eğer gerekli düzenlemeler yapılsa ve katma değeri yüksek projelere destek verilse, kârlılığı nedeniyle bankacılık zaten buraya yönelecektir. Ama bir ülkede hem üreticinin kemiklerini kırıp, hem kamuyu paraya muhtaç hale getirmişseniz, bankacılık da kârı burada görür hale getirdiyseniz, KOBİ’lere proje odaklı kredilerin verilmesi hayalden öteye gitmez.

 

Peki, Kurtulmuş ne diyor? Yeni araçlar devreye sokulmalı… Neymiş bunlar? Direkt ve geniş tabanlı finans modelleri… Örnek de veriyor: P to P (peer to peer) yani noktadan noktaya, crowd financing, yani kalabalık finansman… Dünyada bu modellerin giderek yaygınlaştığını belirtiyor Başbakan Yardımcısı…

 

Gerçekten ilginç bir çıkış… Finans yetersizliği nedeniyle, kamulaştırmaların tartışıldığı bir dönemde riski kamudan alıp, genele dağıtmak üzerine kurgulanmış, belki sağlıklı bir ortamda işe de yaraması muhtemel sistemleri anlatıyor. Ama dünyada bu kadar cazibesi yüksek de, niye dünya kamulaştırmayı tartışıyor? Bunun yanıtı yok…

 

Ne diyor Sayın Kurtulmuş? “Bu gelişmelerden esinlenerek bizlerin, kamu olarak, bankacılık sistemi dışında da finans piyasalarının geliştirilmesinde öncülük yapabileceğimizi düşünüyorum.” O zaman biraz ayrıntıyı biz verelim. Kalabalık finansman nasıl sağlanacak? İnsanların şirketlere sermaye aktarmasıyla…

 

Soru şu: Sonra Bank Asya örneğinde olduğu gibi el mi koyacaklar? Ayrıca tasarruf açığı olan bir ülkede bu katkıyı nasıl sağlayacaklar? Türkçe tercümesi; köşeye sıkışan iktidar yastık altındaki altına göz dikmiş vaziyette. Peki, kim bu yapıya güvenip de, kaldıysa üç kuruş güvencesini bu işlere yatırır? Hem de üretim ekonomisinin kemikleri kırılırken…

 

Aslında küresel sermaye imzası kokan, özel para kavramından bahsediliyor. Her iki sistemde de kamunun ve finans kuruluşlarının para üzerindeki hakimiyeti sınırlandırılıyor. Dünün Milli Görüşçü Numan Kurtulmuş’u da gömlek mi değiştirdi ki, küresel sermayenin ‘tek para ideası’ kokan bu enstrümanlarından bahseder oldu?

 

Hedef Türkiye’deki bankacılık vesayetini mi sona erdirmek; yoksa iflaslara ya da kalbur üstü şirketlerin yabancı fonların eline geçmesini mi sağlamak? Bir dönem KOBİ Borsası tartışıldı. Ama adını vermeyeceğim, dönemin İMKB Başkanı ile televizyonun makyaj odasında tartıştığımızda buna inanmadığını kendi kulaklarımla duydum.

 

Sonra bir başka gazeteci arkadaşımla yayına çıktığında ballandıra ballandıra anlattı. Dert Anadolu sermayesini mi hortumlamak? Yetmedi mi? Hadi iyi tarafından düşünelim.

 

Numan Kurtulmuş’a katıldığım bir yan var. Türkiye’nin yüzde 6 büyümesini sağlamak istiyorsak, ekonominin gerçek sahipleri olan reel sektörün desteklenmesi gerekir. Kesinlikle disiplin altına sokulması, çalışanından rakibine kimsenin hakkını gasp etmeden namusluca para kazanmasının temini lazım…

 

Ama bence bugünkü konjonktürde Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş’un bu açılımının açmazları var. Dünya likidite sıkıntısına gidiyor. Türkiye kumar ekonomisi üzerine kurgulandığı için borç ödeme açmazı yaşıyor.

 

Dünya piyasası daraldığından üretilecek mallar satılacak pazar problemiyle boğuşuyor. Ayrıca dünya paranın kamu kontrolüne daha çok ihtiyacı olan bir zemine kayıyor. Bence Numan Kurtulmuş bu faktörleri dikkate alarak önerilerini bir daha gözden geçirsin.

 

İyi niyetli bile olsa, bir zaman ve zemin sıkıntısı taşıyan önerilerle geliyor. Eğer bu ülkede ekonomiyi kumar temelinden kurtarıp, üretime inanan bir temele taşımadan bunu yapmaya kalkarsanız; Türkiye’yi en iyi ihtimalle türev piyasalarının vurgun alanı; en kötü ihtimalle de iflası taçlandırılmış bir ülke haline getirirsiniz.

 

Sözün özü şu: Bir ülkeyi yönetenlerin, devlet adına en az 20 yıllık gerçekçi projeksiyonları yoksa, dünyadaki gelişmeleri doğru okuyamıyorsa; planlı bir ekonomiyi esas almıyorsa; vitrine teşvik koyup, arka odada ‘lobi’ diye suçladıklarına para kazandırıyorsa; o ülkede gelişme olmaz.

 

Olsa olsa Neyzen Tevfik’in dediği gibi fatura yine Millet’e çıkar. Ne diyordu büyük usta? “Türkü yine o türkü sazlarda tel değişti. Yumruk yine o yumruk; bir varsa el değişti.”

 

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir