Merkez Bankası’nın anlaşılmamak gibi bir görevi olmasa gerek

Ortalığın bu kadar karışması olasılığının karışmaması olasılığına göre daha az olduğunu düşünüyordum. Avrupa Birliği’nin durumu anlamakta ve o duruma uygun karar almakta zorlanan liderleri neden sonra Yunanistan’a ilişkin aldıkları kararlar ile doğru yönde bir adım atmışlardı. Elbette birkaç kararla Avrupa’daki sorunlar şıp diye çözülmeyecekti, ama neden sonra işe yarar bir şeyler yapılacağının ilk sinyalleri de verilmişti. İkinci olarak da ABD’de demokratlar ile Cumhuriyetçiler epeyce kavga ettikten sonra 2 Ağustos’tan bir gün önce piyasaları tedirgin eden borçlanma sınırının artırılmaması ihtimalini ortadan kaldırıp bu sınırı yükseltmişlerdi.

Dikkat ederseniz bu son iki karar sorunları ortadan kaldırmıyordu. Sadece ‘anın’ belirsizliklerini azaltıyor, ‘yarınki’ belirsizlikleri ise pek etkilemiyorlardı. Yarınki sorunların çözüleceğine ilişkin belirsizliklerin ortadan kaldırılamayacağı hakkında yaygın şüpheler olduğu, son günlerdeki gelişmelerle ortaya çıktı.

İtalya’nın sorunları gündeme geldi. Avrupa’nın o sorunları çözecek kapasitesi sorgulandı. ABD’de ise politikacıların kavga etmek yerine uzlaşıp kamu borcunu sürdürülebilir düzeylere indirecek kararları alacaklarına dair inanç azaldı. Kaldı ki özellikle Cumhuriyetçilerin içindeki aşırı sağcı grubun (çay partisi) sosyal harcamaları azaltmadan vergi gelirlerini artırıcı önlemleri ideolojik nedenlerle sürekli reddetmeleri, ABD’deki politik kutuplaşmanın aşılamayacak ölçüde keskin olduğu algısını yaygınlaştırdı.

Bunun üzerine bir de ABD ekonomisinin yavaşladığına ilişkin sinyaller peşi sıra gelmeye başladı. Birinci çeyreğe ilişkin büyüme hızı keskin biçimde aşağıya doğru güncellendi. İkinci çeyrek büyüme rakamı ise tatmin edici olmakta uzaktı.

Üstüne, küresel krizin tam hız küreye yayılmasını tetikleyen temel unsur olan Lehman’ın batışından önce ona A kredi notunu vermekte bir beis görmeyen S&P, ABD’nin notunu düşürdü. Hiçbir kredisi olmaması gereken bu kredi derecelendirme kurumunun ABD’nin notunu düşürmesi kanayan yarayı deşti. Pazartesi günü tüm piyasalar baş aşağı çakıldılar.

Merkez Bankası’nın anlaşılır olması gerekiyor

Bu ortamda Türkiye’de şimdilik orta yerde sadece Merkez Bankası (MB) var. O da kendini anlatmakta inanılmaz güçlük çekiyor. 4 Ağustos günü küresel risk algılamasının aniden yükselmesine bağlı olarak Para Politikası Kurulu olağanüstü toplandı. Yorumcular ve finansal sektörde çalışanlar, bu toplantıda alınan ve kamuoyuna duyurulan kararları hala anlamaya çalışıyorlar. Aradan geçen beş güne karşın…

Bu durum bir merkez bankasının karşılaşabileceği en kötü durumlardan biri. Varsayalım ki çok yerinde kararlar aldınız. Bu kararların haklılığını ve neden aldığınızı anlatamıyorsanız büyük bir sorunla karşı karşıyasınız demektir. Bu soruna ilişkin çeşitli örnekler verilebilir. En basitinden ileriye yönelik bekleyişleri istediğiniz yönde etkilememe olasılığınız artar. Mesela döviz kurunun artışını engellemek isterken tersi bir sonuçla karşı karşıya kalabilirsiniz. Kullandığınız silah ters tepebilir. Bu nedenle ‘anlatmak’ çok önemli bir iştir. Başarılı para politikasının olmazsa olmaz koşuludur.

Bir örnek

MB Başkanı 28 Temmuz günü enflasyon raporunun sunumunda Kasım 2010’dan başlayarak liranın yabancı paralar karşısında ‘arzulanan biçimde’ değer kaybettiğini, böylelikle paraları değerlenen diğer yükselen piyasa ekonomilerinden ayrıştığımızı belirtti. Sorulan bir soruya yanıt verirken ise döviz kurunun geldiği düzeyden memnun olduklarını, artık liraya ‘değerli’ denilemeyeceğinin altını çizdi. O konuşmadan önceki birkaç gün içinde liranın hızlı biçimde değer kaybetmesi üzerine yapılmış bir sözlü müdahaleydi bu.

MB o birkaç gün içinde döviz kurunun yukarıya doğru hızlı hareketinden rahatsız olarak iki tane karar aldı. 25 Temmuz günkü ilk kararında döviz alım ihalelerini sonlandırdı. İkinci kararında ise yabancı para zorunlu karşılık oranlarını düşürdü. Açıklamada “bankacılık sektöründeki yükümlülüklerin vadesinin uzamasını teşvik etmek amacıyla” denildi. Açıklamanın son cümlesinde ise “böylece mevcut verilere göre piyasaya yaklaşık 590 milyon ABD doları likidite sağlanmış olacaktır” dedi.

Bu iki cümle tutarlı değil. Vadenin uzamasının teşvik edilmesi amaçlanıyorsa neden sisteme ‘likidite sağlanmış’ olmasından dem vuruluyor? Asıl amaç hem döviz alım ihalelerinin sonlandırılmasından hem de MB Başkanı’nın üç gün sonra yukarıda belirttiğim açıklamalarından belli. Nitekim 4 Ağustos günü küresel risk algılamasının aniden yükselmesine bağlı olarak Para Politikası Kurulu olağanüstü toplandı. Döviz satım ihalelerine başlandı. Ek olarak yabancı para zorunlu karşılık oranlarını yine düşürdü.

Dikkat ederseniz bu kararlarda bir tutarsızlık yok. Tutarsız olan, 25 Temmuz günkü zorunlu karşılık indiriminin “vadenin uzamasını teşvik etmek” amacıyla yapıldığının belirtilmesi. Bu tam bir iletişim hatası. MB’nin, piyasalardan önce olası gelişmelerden kendisinin tedirgin olduğu bir ortamda böyle bir hata yapma lüksü olmamalı.

Bir başka örnek

MB küresel krizden aldığı dersle, fiyat istikrarı amacının yanı sıra artık finansal istikrar amacını da ön plana çıkarıyor. İki temel amacı olunca da birden fazla araca ihtiyacı oluyor. Artık politika faizi ile birlikte faiz koridorunu ve zorunlu karşılık oranlarını da kullanıyor. Güzel.

Güzel de şöyle bir sorun var. MB raporlarında ve yetkililerinin konuşmalarında çok fazla amaç olduğu izlenimi verilebiliyor: Cari işlemler açığını düşürmek, kredi arzı artış hızını yavaşlatmak, liranın yabancı paralar karşısında aldığı değerin belli bir düzeyde olmasını sağlamak, büyüme hızının makul bir düzeyde olmasına çalışmak, enflasyonun hedefe yaklaşmasını sağlamak, çekirdek enflasyonun hedefe yaklaşmasına çalışmak ve kısa vadeli sermaye girişlerini azaltmak. Kasım 2010’dan başlayarak bu değişkenlerin hepsine ilişkin açıklamalar duyduk. Bunlar arasında ‘haksızlık yapma’ diyeceğiniz bir tek ‘döviz kuruna ilişkin bir düzeyin olması’ arzusu olabilir. Ona da yukarıdaki örnekte değindim. Diğerleri için ise bir itiraz geleceğini sanmıyorum.

Ne yapılabilir?

Bu olgu zihinleri karıştırıyor. Alınan kararların neden alındığı anlaşılamıyor. Böyle olunca da hangi aracın ne yönde kullanılacağı kestirilemiyor. MB’nin madem hem fiyat istikrarını hem de finansal istikrarı sağlama amacı var, açıklamalarını bu iki amaç doğrultusunda yapması kendisini daha anlaşılır kılacak. Mesela büyümeye ilişkin söylediklerini fiyat istikrarına ve finansal istikrara etkileri açısından söylerse çoğu yanlış anlaşılmayı kesmiş olacak. MB yetkililerinin, eski dönemde salt fiyat istikrarına odaklanılmışken döviz kurundaki, cari açıktaki ya da büyümedeki gelişmelerin hep enflasyona etki üzerinden neden anlatıldığını ve politika aracının neden bu etkiye göre kullanıldığını durup düşünmelerinde sayısız yarar var.

Mesela son alınan kararda durgunluğa atıf var. Oysa MB’nin birkaç hafta önce hızlı büyümeden şikâyet ettiği izlenimi hakim. Her ikisini de rahatlıkla finansal istikrar ile ilişkilendirebilirdi oysa: “Hızlı kredi genişlemesi kötü günlerde geri dönmeyen kredi sorununu ağırlaştırabilir; bu nedenle hızlı kredi genişlemesini frenlemek istiyoruz (dünkü söylem). Kötü günlerin yaşanması olasılığı arttı, geri dönmeyen kredi sorunu ve benzeri sorunların yaşanmaması için şimdi şunları yapıyoruz (bugünkü söylem)”.

Elbette sadece geri dönmeyen kredi sorunu yok, MB açıklamasında ‘kötü günler’ ya da muğlak biçimde ‘benzeri sorunlar’ denilmez, falan. Bunlar ayrıntı. Mühim olan finansal istikrar amacı etrafında başka amaçlar varmış izlenimi vermeden yaptıklarını anlatmak. Anlatılamıyor ise de yaptıklarını yapmamak gerekiyor.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir