Merkez Bankası’nın Kuru

Son sıralarda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) hiç olmadığı kadar hareketli.

Bunun biraz da küresel kriz ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Hemen bütün Merkez Bankalarının kriz sürecinde daha aktif hale geldiklerini, ekonomiye büyük dozlu müdahaleler yaptıklarını gözledik. Bir çoğunun muhafazakarlıktan uzaklaşıp, oldukça radikal sayılabilecek önlem ve düzenlemeleri tereddüt etmeden kullanmalarını izledik. .

Böyle bir  ortamda TCMB’nin daha hareketli ve cesur bir konuma devinmiş olmasında şaşacak bir şey yok.

Öte yandan, bizim Merkez Bankamızın radikal olma bağlamında önde gelen uygulamalar yaptığı da biliniyor. Geçen Kasım ayında para politikasında gerçekleştirilen kulvar değiştirme operasyonu bu öncülüğün bir işaretidir diye düşünüyorum. Bilindiği gibi o tarihte TCMB tek odaklı enflasyon hedeflemesi politikasından vazgeçmiş, enflasyonun yanısıra döviz kuru-dış ticaret büyüklükleri-cari açık zincirini de etkilemeyi amaçlayan çok odaklı bir politika bileşimine geçmişti.

Sermaye girişi caydırılarak aşırı değerli olduğu düşünülen  Türk Lirasının değer kaybetmesi sağlanacak ve cari açık denetim altına alınacaktı. Isındığı kabul edilen ekonomiyi soğutmak, olası enflasyonist baskıları karşılamak için de bankaların mevduat munzam karşılıkları kullanılacaktı. Bu politika ortodoks olmayan para politikası olarak tanımlandı.

Dedim ya, Merkez Bankası son sıralarda çok  hareketli. Ortodoks olmayan politikanın sonuçları daha net olarak ortaya çıkmadan TCMB tekrar yön değiştirdi. Tam ters yöne döndü. Ekonominin aşırı ısındığı söylemi bir kenara bırakıldı.Cari açık kaygılarından vazgeçildi. Türk lirasının aşırı değerli olduğu savı geri plana itildi. Liranın fazla değer kaybettiği düşüncesi öne çıktı. Sonuçta, büyümeyi özendiren, ekonomiye sermaye girişine davetiye çıkartan yeni bir uygulamaya geçildi.

*                   *                   *

Son dönemde Merkez Bankasının oluşturduğu ve değiştirdiği para politikası uygulamalarının önemli bir özelliği daha var diye düşünüyorum. Döviz kuruna ilişkin kaygılar alışılmışın ötesinde yer alıyor yeni politika düzenlemelerinde. Para otoritesinin döviz kuruna açık ya da örtük referansla politika düzenlemesi görülmemiş bir şey değil. Ama geçerli kur ve sermaye rejimini değiştirmeden böylesine kur ağırlıklı politika kurgulanması sanırım ender görülen bir uygulama.

Üstelik rejim değiştirmeden kur ağırlıklı politika izlenmesi bazen bellek kaymalarına neden oluyor gibi görünüyor. Bunun bir örneğini geçenlerde yaşadık. Merkez Bankası Başkanı yeni politikalarını anlatırken döviz kurunun düzeyi hakkında da değerlendirme yaptı. Döviz sepetinin olması gereken düzeyin yüzde 5-10 üzerinde olduğunu, yani Liranın düşük değerli hale geldiğini söyledi. Başkan bu noktada durmadı, kur bu durumu telafi edecek şekilde davranmazsa müdahale edeceklerini, bu amaçla kullanılabilecek araçları olduğunu da söyleyiverdi. Uyanık bankacılar derhal hesabı yaptılar,  Merkez Bankasının dolar/TL kurunun 1.60-1.68 aralığında olmasını istediğini cümle aleme ilan ettiler.

Sanırım  tipik bir bellek kayması bu. Başkan para politikasının “üçlem” (trilemma) sıkıntısını bilmiyor olamaz. Uzun süredir yürütülen politikanın döviz kuru oluşumunu piyasaya bıraktığı ve Bankanın faiz oranını belirleme ve ekonomiye dayatma işlevini üstlendiği de malumudur sanırım. Siyasi iktidarın sermaye hareketlerini düzenleyen rejimi değiştirme niyetinde olmadığını da en iyi Başkan bilir. Bu koşullarda Bankanın döviz kurunu etkilemek, bir anlamda belirlemek istediğini söylemenin ya da ima etmenin ciddi sonuçları olacağı da bilinir.

Örneğin bu söylem serbest kur rejiminden vazgeçildiği anlamına gelebilir. Ya da, Başkanın kur söylemi Bankanın bağımsız para politikası uygulamasından vazgeçtiği, para politikasını döviz kurunu belirleme amacıyla kullanmak istediği şeklinde algılanabilir.

Bence en önemlisi Merkez Bankasının kur tercihini ilan etmesi herhangi bir atak halinde savunmak zorunda olacağı bir döviz kuru olduğunun ilanı anlamına gelir. Spekülatif atakçıların kol gezdiği, saldıracak para aradığı günümüz ortamında böylesine örtük biçimde kur savunmasına soyunmak belaya kaşınmak anlamına gelir.

En büyük bela da savunduğun kuru tutturamadığın gibi faiz oranına da hakim olamamaktır. Krizin dik alası demektir bu.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir