Ne Zaman Konuşmamak Gerekiyor?

Risk alma iştahının azaldığı dönemlerde merkez bankalarının döviz kuru hakkında açıklamalar yapmamaları gerekir.

Döviz kuru hakkında, -özellikle belirsizliğin arttığı ortamlarda- bizim gibi ülkelerin merkez bankalarının konuşmamaları gerektiğinden söz ediyordum. Hele döviz kuru hakkında bir düzey ima etmek, böyle ortamlarda doğru değildi. ‘Neden konuşulmaması gerektiği’ hakkındaki düşüncelerimi ele alan iki yazı yazdım son bir hafta içinde. Bu sefer ‘ne zaman konuşulur, ne zaman konuşulmaz’ çerçevesinde ele alacağım konuyu. Dolayısıyla kur hakkında hiçbir zaman konuşulmaması gerektiğini söylemediğim ortada. Konuşulacak dönemler de olabilir. Ama ne zaman konuşulmaması gerektiği para otoritelerinin kafalarında açık olmalı. Aksi takdirde çok tehlikeli sularda yüzmeye başlarlar.

Ne zaman konuşulmaz? Çok net bu sorunun yanıtı. Yatırımcıların risk alma iştahının azaldığı ve kendilerini güvenli limanlara atma eğiliminin artmaya başladığı dönemlerde bizim gibi ülkelerin merkez bankalarının kur hakkında hele ‘düzey’ ima eden açıklamalar yapmamaları gerekir. Güvenli limanlara yelken açılması, finansal yatırımcıların risksiz ülkelerin devlet tahvillerine yönelmesi anlamına geliyor. Bu koşullarda güvensiz olarak addedilen ülkelerin ‘güven’ ölçeğinde aldıkları konuma bağlı olarak mali varlıkları elden çıkarılmaya çalışılıyor. Karşılığında elde edilen yerli para miktarı dövize çevrilip risksiz ülkelerin tahvili satın alınıyor. Sonuçta ‘çıkılan’ ülkelerde kur artma eğilimine giriyor. Dolayısıyla kurdaki artışın temel nedeni, risk alma iştahının azaldığı dönemlerde açık: Risk alma iştahındaki azalma. Kurun artışından şikâyetiyseniz şu soruya yanıt bulmanız gerekir: Risk alma iştahındaki azalma eğilimine karşı ne yapabilirim?

Risk alma iştahındaki azalmanın nedeni şu sıralarda olduğu gibi küresel olabilir. Türkiye açısından bakayım duruma. Ne yapacak Merkez iştahı arttırmak için? Temelde yapabileceği bir şey olmadığı açık. Oturup AB’nin sorunlarını düzeltecek hali yok. Ya da ABD’yi tekrar resesyona sokmama yeteneği de yok. Elbette iştahtaki azalma nedeniyle Türkiye’de boy gösterebilecek döviz likiditesi sorunlarını azaltmak için yapabileceği var: Bankalara döviz depo vermeyi kolaylaştırmak, düzenli döviz satım ihaleleri açmak, döviz cinsi zorunlu karşılık oranını düşürmek gibi. Bunları yapması gerekiyor. Üzerinde durduğumun bu olmadığı açık. Yakındığınız gelişmenin (kurdaki artış) arkasındaki temel nedeni (iştahtaki azalma) kaldıracak bir şey yapmanız mümkün değilse, bir şey yapmazsınız. Bu kadar açık. Yapacaklarınız o gelişmenin doğurabileceği olumsuz etkileri azaltmaya çalışmakla sınırlı kalır (sisteme döviz likiditesi sağlamaya çalışırsınız).

Risk alma iştahındaki azalma yerel nedenle olabilir. Yapmanız gereken yine aynıdır: Risk algılamasının artmasının arkasındaki nedenleri saptamak. Nedenleri ortadan kaldırabilecek konumda değilseniz, yine likidite önlemlerini alır ama kuru hakkında konuşmazsınız. Mesela, maliye politikasının giderek bozulması nedeniyle risk algılaması artıyor ve dövize olan talep tetikleniyorsa maliye politikasını Merkez’in düzeltemeyeceği açık. Uyarılarınızı yasanız çerçevesinde hükümete yaparsınız. Gerekirse kamuoyuna da durumu anlatırsınız. Ama kurun olması gerektiği düzeyin, o andaki düzey olmaması gerektiğini söyleyemezsiniz. O düzey ‘hak edilmiş’ bir düzeydir çünkü. Peki döviz kuru hakkında hiç mi konuşulmaz? Konuşulur elbette. Söz uzadı, soruyu yanıtlamak başka yazıya kaldı.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir