Parasal Genişleme ve Rekabet Koşulları

IMF Başkanı’nın Euro Bölgesi krizine ilişkin değerlendirmeleri oldukça ilginç, belli ki konuya kısa vadeli ve oldukça dar bir açıdan bakıyor. Çözümde başarısız olunması durumunda 1930’lardaki büyük bunalıma benzer bir döneme girilirmiş; Avrupa Kurtarma Fonu’nun büyütülmesi, Avrupa Merkez Bankası’nın düşük faizi sürdürmesi ve Euro Ortak Tahvili çıkarılması gerekli imiş. Şahsen öne sürülen reçetenin kısa vadeden öte işe yaramayacağını, orta vadede ise küresel sorun ve dengesizlikleri ağırlaştıracağını düşünüyorum. Gelişmiş ekonomi kaynaklı parasal genişlemenin, başta gelişmekte olan ekonomiler olmak üzere küresel düzeyde yaratacağı orta-uzun vadeli olumsuzlukların pek dikkate alınmadığını görüyorum…

Evet parasal genişleme tüm ekonomilerde bir rahatlama yaratıyor; ağrı kesici işlevi görerek algılamaların farklılaştırılmasını kolaylaştırıyor. Özellikle gelişmekte olan ekonomilerde, gerek tüketim, gerekse yatırım harcamalarında aşırılık sınırlarının zorlanmasını teşvik ediyor. Sürdürülebilir olmayan bu durum bir yandan sermaye piyasalarını balonlaşmaya ve emtia piyasalarını enflasyon baskısı üreten eğilimlere zorluyor; diğer yandan ileride atıl olduğu anlaşılacak yatırımlara teşvik ederek rekabet koşullarını iyice olumsuzlaştırıyor, gelişmekte olan ekonomiler gibi büyüme potansiyelini tüketmeye, stok ve akım şeklindeki değişkenler arasındaki dengesizliği büyütmeye koşuyor. Faaliyet gelirleri azalır iken borçlar kontrolsüz bir şekilde büyüyor, sorunlar ağırlaşıyor; başka bir deyişle küresel soruna küresel bir çözüm üretilemiyor, her ekonominin kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacağı günler yaklaştıkça yıkıcı bir ekonomik daralma yaşanması olasılığı güçleniyor.

Bugün için gelişmiş ekonomilerdeki temel sorunun rekabet gücündeki kayba bağlı olarak faaliyet gelirlerinin erimesi olduğu gerçeği görmezden geliniyor. Çözüm diye öne sürülen veya uygulamaya giren yaklaşımlar ise faaliyet gelirlerindeki azalmayı terse çevirmiyor, tam aksine hızlandrıyor. Zira küresel ekonomide kurulu kapasite gelişmekte olanlarda yoğunlaşarak artıyor, büyüyen tasarruf açığına rağmen talep bu hıza yetişemiyor. Faaliyet gelirlerinde rekabet gücü kaybına bağlı olarak ciddi azalmalar gündeme geldiğinde neler yaşanacağını bugünden düşünmek gerekiyor. Sormak gerekiyor, parasal genişlemeye rağmen gelişmiş ekonomilerdeki yatırım ve tüketim eğilimi neden artmıyor? Gelişmekte olanlarda bu tuzağa düşer ise küresel düzeyde ne tür eğilimlerin etkisi belirleyici olacak? Gelişmekte olanların da gelişmişler gibi likidite tuzağına düşmesini, korumacı eğilimlerin güçlenmisini önlemek adına neden hiçbir şey yapılmıyor?..

Küresel ekonominin daha sağlıklı olduğu dönemlerde arz fazlas olan sektörlere yeni yatırım için krizi derinleştirmemek adına kredi verilmezdi; bugün veriliyor. Özellikle tüketim ve yatırım cephesinde hertürlü aşırılık, sürdürülebilir olmadığı çok iyi bilinmesine rağmen zorlanıyor. Bu durumu Türkiye örneğinden net bir şekilde görüyoruz. Tüketim ve yatırımdaki aşırılık yalnız banka kredilerini, kamu gelirlerini ve varlık değerlerini patlatmadı; cari açıkta patlayınca risk algılaması olumsuzlaştı; korku büyüdü. Şimdilik cari açığı finanse etmeye devam etsek bile rekabet koşulları sorun yaratacak; bu sonuncuyu önlemeye çalışsak enflasyon ve faizler yükselecek… Belli ki boşa koysak dolmuyor, doluya koysak almıyor; aşırılıkların ağırlaştırdığı sorunlar ve dengesizlikler peşimizi bırakmıyor…

Gelişmiş ekonomilerdeki parasal genişleme kısa vadede küresel ticaret hacmindeki daralmayı önleyebilir, fakat orta-uzun vadede daha ciddi ve yıkıcı olumsuzlukların da sebebi olur. Küresel kredi krizi 2000’li yıllardaki parasal genişlemenin bir sonucu idi, bundan sonrakilerin sonucu da farklı olmayacak. Çaresizlik ve açgözlülüğün ortaklığından iyi bir şeyler çıkmayacak!..

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir