Reel faiz ve enflasyon

Haftanın son iki gününü küresel piyasalar heyecanlı geçirdi. İki günde petrol fiyatı yüzde 10 düştü. Yakın tarihin en sert hareketidir. Altın, gümüş, vs. diğer hammadde fiyatları da benzer şekilde geriledi.

İki tefsir var. Biri arz-talep dengesini vurguluyor. Dünya ekonomisinde yavaş büyüme riski artıyor. Emtia talebini olumsuz etkiler. Diğeri spekülasyonu öne çıkartıyor. Fiyatı şişiren spekülatörler şimdi satışa geçti diyor.

İlginç şekilde, bu süreç euro-dolar paritesini de çarptı. Kısa süre önce 1.50 ve üstü için kesin konuşuluyordu. Eğilim aniden tersine döndü. Parite dün 1.43’e geriledi. Ne diyelim! Kur dalgalanmaları insanı sersem ediyor.

The Economist’in son sayısında çıkan Türkiye yazısı medyaya yansıdı. Maalesef daha göremedim. Dergiyi çok önemsediğim biliniyor. Analizini merak ediyorum. Belki bir yazı konusu yaparım.

“Acaba?”

Başbakan Erdoğan’ın sıfır reel faiz talebi üzerine tartışmalar yoğunlaştı. Bunda Erdoğan’ın konuyu canlı tutmasının da etkisi var. Kampanya sırasında öylesine söylenen bir slogan olmadığı, seçim sonrasında hükümetin öncelikleri arasına girdiği anlaşılıyor.

Salı günü kısaca değinip geçmiştim. Yüksek faizin enflasyona yol açtığı görüşüne kategorik karşı çıkmıştım: “Yüksek faiz enflasyonun nedeni değildir. Nokta. Sonucu da olmayabilir.”

Sevgili dostum Ege Cansen dün Hürriyet’teki köşesinden hemen ayarı çekmiş. “Acaba?” diyor. Ya öyle değilse demeye getiriyor. Ardından yüksek faizin enflasyonu tırmandırdığı hallere örnekler veriyor.

Ustanın lafını daima ciddiye alırım. Bizim meslekte hayattan kopuk genellemelere çok raslanır. Soyut modellerin teorik sonuçlarını gerçeğin kendi gibi algılama huyu maalesef yaygındır. Saçma sapan ezberler böyle oluşur.

Bir başka sorun daha var. Makro teori mevcut haline ABD’de ulaştı. Doğal olarak, ABD’nin yapısal ve konjonktürel özellikleri veri alındı. Türkiye’nin koşulları ise çok farklıdır. Geçişi sağlayabilecek araçlar ise yeni yeni beliriyor.

Garip bir barış

Bir ekonomiyi yüksek reel faize taşıyan süreç fevkalade karmaşıktır. Garip çevrisellikler içerir. Ülkeden ülkeye, dönemden döneme farklılıklar gösterir. Türkiye yüksek kronik enflasyonun yüksek reel faizi nasıl tetiklediğini yaşayarak öğrendi.

Bence üç neden öne çıkıyor. Bir: Yüksek enflasyonun dalga boyu büyüktür. Yüzde 3 enflasyonun iki katı yüzde 6, yüzde 60 enflasyonun ise yüzde 120’dir. Bu riski ancak yüksek reel faiz kapatır.

İki: Yüksek enflasyon dolarizasyonu teşvik eder. Yerleşiklerin kendi paralarına saldırmalarını ancak yüksek reel faiz engeller. Üç: Yüksek enflasyon yüksek nominal faiz ve bütçe açığı demektir. Risk algılaması reel faizi yükseltir.

Gelelim esas soruna. Düşük enflasyonda yüksek reel faiz talebi kısarak enflasyonu denetleme aracıdır. Halbuki yüksek enflasyon bu mekanizmayı bozar. Yani yüksek reel faiz ve yüksek enflasyon barış içinde yaşar. Türkiye’nin yakın geçmişi yeterince kanıttır.

Bu noktada iktisat politikalarına girmek gerekiyor. Bugün yerim bitti. Yüksek reel faize doğru teşhisin düşüşünü anlamayı kolaylaştıracağını düşünüyorum. Devam edeceğim.

 

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir