Sıcağa Kar, Bu Faizlere de Mevduat Dayanmaz..

Sıcağa  Kar, Bu Faizlere de Mevduat  Dayanmaz..

Bir günlük sanal sayılabilecek kar yağışı, İstanbul’un kaldıramayacağı bir nüfus yükünün altında nasılda ezildiğini, bize çok güzel göstermiş oldu. İyi ki yağdın ve rezidanslarda oturup, en son model araçları kullananların bile, evlerine dört beş saatte gidebildiklerini, öncesinde gelen elektrik kesintisi ile de, tek yönlü enerji bağımlılığımızın, koskoca metropolü nasıl felç ettiğini, bize büyük bir açıklıkla göstermiş oldun!

 Hani, aniden yağdı ve hazırlıksız yakalandık diyenler için, sormak lazım, Ocak ayında ve kuzey yarım kürede, 45 enlem kuşağında, başka ne yağabilirdi ki? İler ki bir yazımda, depremle ilgili yaşadığımız yanılgıları ve eko deprem de yaşayacaklarımızı da sizlerle paylaşacağım.

Her neyse meteorolojik tahminleri bir yana bırakıp asıl konumuz eko meteorolojik durumumuza, mevduatlarımızın nasıl kar suyu gibi alttan, alttan eridiğine bir göz atalım.

2011 yılı hedeflenen enflasyon TÜFE de 5,5 iken 10,45 noktalandı. Keza ÜFE 13,33’le yılı tamamlamış oldu.

10,45+13,33= 23,78 /2= 11.89 o da eşittir gösterge faiz oranı(!) ne kadar ilginç. Bu formülü Ocak ayı başında ki gelişmelere göre anti bilimsel(!) değerlendirmiştim.

Diğer yandan 2011 yılı başından bu yana TCMB fonlama ve bankaların mevduat faiz oranlarına bakılınca, döviz, kısmen altın ve borsa hariç, tasarruf mevduatlarının dış hacmi değişmese de alttan alta nasılda eridiği görülecektir.

Mevduatlara en yüksek getiriyi, bir banka özel bir hesap ismi ve günlük repo uygulaması ile yapmıştı. Bu en yüksek getiriyi bile esas alsak yukarda ki gerçekleşen enflasyon oranlarına göre solda sıfır kaldığını göreceksiniz.

Ortalama başlangıçta sembolik ve bir aylık daha yüksek uygulama faizini dikkate almaz ve %9’luk bir getiriyi değerlendirmeye aldığımızda bile, 9×0,85=7,65’lik net bir getiri ile karşılaşmış oluyoruz. Bu da en düşük TÜFE 10,45-7,65= % 2,8’lik ana paradan bir erime demektir. ÜFE ile kıyaslandığın, da bu rakam %5,68 kadar çıkabiliyor. Elbette buna erime demek fizik kanunlarına saygısızlıktır(!) buharlaşma dense daha uygun olacaktır. Zira içlerinde banka hesap işletim ücretleri de dahil değildir. Bu işletim ücretlerini de hiç küçümsemeyin, yıllık yüz TL sınırlarına kadar dayandı. İşin en acı tarafı ise yüz, bin, yüz bin, yüz milyonu vs.. olandan da aynı oranda kesiliyor. Hatta yüksek mevduatlardan bu tür giderler kayırılarak, alınmıyor bile.

Bu uygulamaları rakamlara dökersek, özelliklede küçük tasarruflarda ne kadar acımasız bir enflasyon yıkımı yaşandığı çok daha iyi görülecektir. İnanmayanlar kendi tasarruflarını, bir yıllık getirileri ile tüm bu yan giderleri hesaplasınlar göreceklerdir.

Kendi yaşamımdan bir örnekleme yapayım. Bir zamanlar vadesiz hesabımda 6 Euro kalmıştı. Bir kaç ay sonra aklıma geldi ve hesabımdan çekmek istedim, birde ne göreyim? Hesapta 4,5 Euro kalmış! İnternet ortamında hesap hareketlerimi incelediğimde her ay ½ Euro işletim ücreti altında kesinti yapılmış. Üşenmedim ve bunun nedenini araştırdım. Hep aynı ve basma kalıp sözlerle karşılaştım. ‘’Size daha iyi hizmet verebilmek için bu kesintiyi yapıyoruz’’  Sanırım en son genel merkezden bir müdür yardımcısı aramış ve aynı şeyleri söyleyince bende kendisine ‘’ Siz vadesiz hesaba bir faiz vermiyorsunuz, ama günlük repo ile bu paraya kullanıyor ve bir getiri elde ediyorsunuz, siz her ay ½ Euro hesap işletim ücreti kestiğinizde, bir yıl sonra benim hesabımda ‘’0’’ Euro kalıyor.  Ben bu hizmetten hiçbir şey anlamadım demiştim’’

…….!

Sonuç, büyük mevduatçı birikimlerini dağdan, dağa ve fazilerden, faize aşırır, küçük yatırımcı ise mevduat faizinde bile şaşırır.

İki önceki yazımızda önermiştik, tahvil ve bono da acil nakit ihtiyacı olmayanların, daha iyi faiz getirisi bulacaklarını. Nitekim Aralık başından, Ocak ilk haftalarına kadar 24/01, 14/03 ve 25/04 valörlü kağıtlarda, faizler 11- 12’lere kadar gelerek iyi bir fırsat yarattı. Diğer yandan bu yatırım araçlarında, vergi çarpanın 0,9 olması da banka mevduat getirilerine göre daha avantajlıdır. Elbette hesap işletim ücretleri bu yatırım hesapları içinde geçerlidir. Zira yatırım hesabına erişmek için mutlaka bir vadesiz hesabınız olması gerekiyor!

Tüm bu erimelere karşın, yabancı yatırımcıların, bu bedelleri ödemediği ve net getirileri cebe indirdiğini de düşününce, milli sermayenin deveye mi, yoksa bizlerin sırtına mı yüklendiği, daha iyi anlaşılmıyor mu?

Sözün özü;

Kimse özellikle ekonomiyi yöneten aktörler, bu gerçekler ortada iken neden milli tasarruflarımızı çoğaltamıyoruz diye hayıflanmasın ve öncelikle tasarrufların en azından erimesini önleyecek finansal çözümler üretsinler.   

Kazım ÇİLOĞLU

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir