Tutmayın küçük enişteyi

Ne güzel filmdir değil mi Tosun Paşa? Dev bir kadronun yer aldığı, rahmetli Kemal Sunal’ın tosun Paşa karakteriyle bir yanda komedi, bir yanda rant için üç kağıtçılığın anlatıldığı bir senaryonun beyaz perdeye yansımış halidir.

Seyredenler bilir; orada bir sahne vardır. Ailenin küçük eniştesi, rakip ailenin bireylerinden sürekli dayak yer. Yine bir bölümde kavga çıkar ve önünde tüm aile bireyleri varken arkadan bağırır ‘Tutmayın beni.”

İşte o anda fondan sonradan Tosun Paşa kılığına giren, evin uşağı rolündeki rahmetli Kemal Sunal’ın sesi duyulur: “Tutmayın küçük enişteyi.” Bıraksalar yine dayak yiyecek ama tutarlar. Aslında buna günlük hayatta kuru sıkı atmak da denilir.

İşte bizim ekonomik yorumlarımız da tam bu hali aldı. Dilin kemiği yok cinsinden yapılan açıklamalar; ‘var mı bize yan bakan’ türünden çığırmalar, gereksiz efelenmeler, matematik bilimine inat hayatımızda yer almaya devam ediyor.

Son olarak seçim atmosferinde hızını alamayan Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Nureddin Nebati Kastamonu’nda halka seslenirken, kantarın topuzunu kaçırdı. Dedi ki: “Gerçek olan Türkiye’nin geliştiği, büyüdüğü, zenginleştiği…”

Şimdi ya Nebati doğruları dile getirmiyor ya da Nebati ile aynı ülkede yaşamıyoruz. Çünkü devletin resmi rakamlarına bile baksanız ortaya böyle bir tablo çıkmıyor. Hayatın gerçeklerini dikkate alırsanız ise, söylenenler yaşananların yanından bile geçmiyor.

Bakan Yardımcısı şunu deseydi anlardım: “Ülkede belli bir kesim var, bir eli yağda, bir eli balda yaşıyor. Büyüyor, semiriyor, zenginleşiyor.” Fakat hızını alamayıp hepimizi işin içine dahil edince ortaya garip bir durum çıkıyor. Çünkü gerçeğin böyle olmadığını hepimiz biliyoruz.

Enflasyonu, işsizliği patlamış, konkordatolardan başını alamayan, sürekli cepten yiyen, finansman sıkıntısı çektiği için ‘neyi satsam ya da kiminle anlaşsam’ diye ortalarda gezen, insanların alım gücünün düştüğü, şirketlerin daralmaya gittiği, ödemeler zinciri kırılan ve FED’in gözünün içine bakarak ‘dur da daha fazla dayak yemeyeyim’ diye içinden geçiren bir ülke nasıl büyümüş olabilir?

Hem de TÜİK son çeyrekte yüzde 3 daralma, yıl genelinde yüzde 2,6’lık yetersiz bir büyüme açıklamışken… 28 milyon icra dosyasının olduğu, asgari ücreti daha iki ay geçmeden tekrar açlık sınırının altına gerilemiş bir ülke nasıl zenginleşmiş olabilir?

Cebimizdeki cep telefonundan altımızdaki arabaya, mercimekten kuru fasulyeye kadar her şeyini ithal eden, et yiyemeyen, ulaşım giderlerine para yetiştiremeyen insanlar nasıl zenginleşmiş olabilir?

Elbette Nebati’ye ‘ne anlatıyorsun sen’ diye soran olmayınca, salonda hızını alamıyor ve coşuyor. Belli ki seçime doğru giderken hızını alamamış. Ne diyelim; hayırlısı olsun. Tutmayın küçük enişteyi…

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir