Yeni Bir Ekonomik Program Gereksinimi

Çok farklı açılardan bakarak Türkiye’nin yeni bir ekonomik programa ihtiyacı olduğu saptamasını kolaylıkla yapmak mümkün.

Küresel kriz sırasında sıçrayan işsizlik oranı, bu yılın ilk aylarından itibaren ‘normal’ düzeyi olan yüzde 10 dolaylarında gezinmeye başlamıştı. Mevsim etkisinden arındırılmış ağustos işsizlik oranı yüzde 9.6 olarak açıklandı. Bu değer ‘normal’in (çok az) altında olsa da, birkaç ay sonra işsizlik oranının yeniden yüzde 10 civarına yükselişine tanık olacağız. Büyüme hızımızın önemli ölçüde düşmesinin beklendiği 2012’de ise işsizlik oranı daha da yükselecek.
Yıllık ortalama işsizlik oranımız ile büyüme hızımızı içeren bir tablo veriyorum. Hem toplam hem de tarım dışı işsizlik oranlarına ilişkin veriler yer alıyor. Birkaç farklı dönem var: Krizin etkilerinin hissedildiği dönem (2008-2010), 2002-2004 ve 2005-2007. 2011’e ilişkin veriler, işsizlik oranları için ilk sekiz ayın ortalamalarını, büyüme hızı için ise Orta Vadeli Program’da tahmin edileni gösteriyorlar.
İşsizlik verileri hassasiyet açısından en sorunlu verilerin başında geliyorlar. Bu özellik bir tarafa, tabloda çarpıcı bir olgu var: 2002-2007 döneminde yüksek sayılabilecek bir hızla büyümüş olmamıza karşın, işsizliği düşürmekte başarılı olamamışız. Onca büyümeye karşın 2002-2004 ve 2005-2008 dönemlerindeki toplam işsizlik oranı neredeyse aynı. Tarım dışı işsizlik oranında bir düşüş var. Fakat bu ne kadar ‘gerçeği’ yansıtıyor, belirtmek zor; işgücü istatistiklerinin hesaplanmasında bir süredir farklı bir yöntem kullanılıyor. Karşılaştırmayı 2005-2007 ile 2011 için yaparsak da durum değişmiyor. Onca büyüme, işsizlik oranını yüzde 10’un altına düşürememiş. Üstelik bu defa tarım dışı işsizlik oranının da değişmeden kaldığını görüyoruz.
İşsizlik oranının düşmesi için büyüme hızının belli bir eşiği aşması gerektiğini biliyoruz. Birkaç nedenle böyle bir eşik değer söz konusu. Birincisi, verimlilik artışı varsa, eskiden 10 işçi ile bin gömlek üretiyorduysanız, şimdi aynı sayıda işçi ile bin yüz gömlek üretebilir duruma geliyorsunuz. Üretim artarken istihdam artmayabiliyor; dolayısıyla işsizlik oranı da düşmeyebiliyor. İkincisi, her yıl işgücüne yeni katılımlar oluyor. Büyümenin getirdiği istihdam artışının bir kısmı bu yeni katılımdan sağlanıyor. Üçüncüsü, daha fazla üretiyorsunuz diye bazı tür işler için daha fazla elemen istihdam etmiyorsunuz. Mesela bahçıvan sayınız değişmiyor, kapıdaki güvenlikçi sayısı da.
Bunların hepsi tamam. Tamam da tablodaki büyüme hızları da az buz değil. Kriz dönemini dışlandığında yüzde 6.4 ve üzerinde büyüme hızlarından söz ediyorum. Türkiye’nin uzun dönemli ortalama büyüme hızının yüzde 4.8 dolayında olduğu hatırlanırsa, bu ortalamanın çok üzerindeki bir büyüme hızının işsizlik oranını düşürememesi düşündürücü. Bu açıdan bakınca da aynı sonuca ulaşılıyor: Türkiye’nin yeni bir ekonomik programa ihtiyacı var.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir