Türkiye, Bir Süre Daha Yüksek Cari Açığı Taşıyabilir

Türkiye’nin bölge ülkeleri açısından yatırım üssü olabilmesinin önü Arap isyanları sayesinde daha fazla açıldı.

Arap isyanları bitecek gibi durmuyor. İsyan dalga dalga yayılıyor. Bu arada ülkeden ülkeye sanki azıcık da karakter değiştiriyor. Tunus ve Mısır başkaydı, Libya bambaşka oldu, Yemen ve Bahreyn ise ne birbirine ne de ötekilere benziyor. Türkiye açısından bakarsanız ortada kısa vadeli bir dizi risk bulunuyor. Petrol fiyatlarından, Türkiye’nin bölgeyle ticari ilişkilerine bunlara daha önce değindiğimi hatırlıyorum. Hatta bütün bu olup biteni giderek ikaz işaretleri veren cari işlemler açığı bağlamında değerlendirdiğimi ve de “kemerleri bağlayalım lütfen” diye yazdığımı da unutmuş değilim. Bugünlerde Arap isyanlarının Türkiye ekonomisi açısından bir pozitif yönü de olabileceğini düşünmeye başladım: Türkiye bu isyanlar sayesinde bir süre daha daha yüksek bir cari açığı daha kolay taşıyabilir. Gelin bakın, Arap isyanlarının Türkiye’ye sunduğu fırsat nasıldır?

Mısır’ın durumu
21. yüzyılda Türkiye önceki dönemlerle karşılaştırılamayacak ölçüde doğrudan yabancı yatırım çekmeye başladı. Biz işi AB sürecine bağlamayı tercih ediyorduk. 21. Yüzyıl Mısır’ın doğrudan yabancı yatırım rakamlarını da önemli ölçüde arttırdı. İki ülkeyi kıyaslarsak, yüzyılın başında her iki ülke de, aynı seviyelerde, yıllık, 1 milyar dolar mertebesinde yabancı yatırım alıyordu. Sonra uluslararası ortam daha bir müsamahakâr oldu. Her iki ülke de yatırım tutarlarını arttırdılar. Türkiye, krizden hemen önce, 2007’de, yıllık 20 milyar dolardan fazla doğrudan yabancı yatırım çekmişti, Mısır 10 milyar doları aşmıştı. Hatırlayın Mısır Citibank raporundaki 3G ülkelerinden biriydi, küresel büyümenin motoru olacak ülkelerden biri yani.
Peki, buradan ne çıkar? Öncelikle akılda tutulması gereken nokta galiba şudur. Mısır, en az 5 yıllık bir süre için, bir geçiş ülkesi konumundadır. Yeni rejimin oturması birkaç gün içinde olmayacaktır. Daha önce yazdım: Türkiye, 1950’li yıllarda, yeni rejimde muhalefet partisi lideri olup, yeni rejimin oturmasına doğrudan destek olan bir “milli şef”e sahip olmasına rağmen, Türkiye’de eski rejimden yeni rejime geçiş süresi fasılalarla devam etmiş ve uzun sürmüştür. Rahmetli İsmet İnönü’nün ne yaptığını Türkiye daha doğru dürüst anlayabilmiş ve de takdir edebilmiş değildir. Takdir edebildiği gün normalleşmiş olacaktır. Bu Mısır üzerinde düşünürken akılda tutulması gereken ilk noktadır. Mısır iyi örnektir. Libya ve Suriye çok daha zordur.
Peki, bu durumda Mısır örneği üzerinden gidersek ne düşünebiliriz? Benim aklıma bir süreden beri takılan mesele şudur: Mısır, geçiş sürecinde, eskiye göre, daha az, tasarruf çeken bir ülke olacaktır. Çünkü artık daha risklidir. En azından önümüzdeki birkaç yılın resmini böyle beklemek gerekir. Avrupa Birliği ülkelerinden sonra Mısır’ı da bu çerçevede, bir nevi, bizim için, ‘tasarruf fazlası olan ülkeler’ arasına eklemek gerekecektir. Mısır eskiden olduğu kadar çok yabancı yatırım çekemeyecektir. En azından bir suların durulması gerekecektir. Bu da ikinci tespittir.
Bunun Türkiye açısından iki adet olumlu sonucu olabilir. Bunlardan ilki, genel geçerdir. Türkiye, daha yüksek cari işlemler açıklarını daha rahat finanse edebileceği bir iktisadi konjonktür içinde olacaktır. Çevre ülkelerin değişen dengeleri, Türkiye’nin daha büyük cari işlemler açıklarını finanse edebilmesine imkân sağlamaktadır. Neden? Avrupa Birliği’nin finansal krizi yüzünden ve de Arap isyanları nedeniyle. Her ikisi de yakın coğrayamızda tasarruf fazlasına neden olmaktadır. İkinci olumlu sonuç ise, Türkiye’nin bölge ülkeleri açısından bir yatırım üssü olabilmesinin önünün Arap isyanları sayesinde daha fazla açılmış olmasıdır. Bu, şu demektir: Türkiye, konjonktürel nedenlerle hem daha yüksek cari işlemler açığını sorunsuz taşıyabilir hem de bunun finansmanını daha sağlam kaynaklarla gerçekleştirebilir.
Vaziyet fıkradaki gibidir: Su baskınından korunması için yapılan tüm telkinlere kulak tıkayan papaz, öteki tarafta, Yaratıcıya sitem ettiğinde “Önce kiliseyi boşalt diye birilerini gönderdim, dinlemedin. Sonra bir helikopter gönderdim, binmedin. En son bir kayık ile yardım etmeye çalıştım, reddettin. Ben daha sana ne yapaydım?” cevabını boşuna almış değildir.
Bu konjonktürel bir fırsattır. Fırsat ancak hazırlıklı olanlar için manalıdır.

 

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir