İsmet Demirkol – Likidite Riskine Dikkat

2013 senesi ilk yarısı ile ikinci yarısını Küresel Piyasalar açısından ikiye ayırmak gerekiyor. 2013 ilk 6 ayda küresel piyasalar 4 büyük Merkez Bankasının Varlık Alımlarını desteklemeye devam etmesi ile geçti ve bu süreçde, likidite başta Türkiye olmak üzere Gelişen Piyasalara akın etmeye devam etti.

Sermaye girişlerinin artmaya devam ettiği ilk altı ayda, gerek özel sektör gerekse kamu sektörü yatırımları devam ettiği gibi, kur riski ve likidite sorunu ilk altı ay çok fazla hissedilmedi. Ancak, 22 Mayıs akşamı FED Başkanı Bernankenin varlık alımlarını önümüzdeki süreçde azaltabilir mesajını ilk defa telaffuz etmesi, küresel piyasalarda özellikle gelişen ekonomilerde sermaye çıkışlarının artması ile birlikte likidite sorununu ortaya çıkardı. Yalnız burada dikkat etmemiz gereken en önemli husus, FED’in Mayıs 22 sonrası yeni politikasında tahvil alımlarındaki azaltma kararını 18 Aralık tarihine kadar hayata geçirmeyip, 2013 senesinin son toplantısında, Ocak 2014 itibari ile tahvil alımlarını 10 milyar $ azaltıyorum kararıdır. Mayıs 2013 – Aralık 2013 arası tahvil alımlarında azaltma kararı bekleyen gelişen piyasalar bu süreçde 2 trilyon $’lık sermaye çıkışına maruz kaldı ve 2014 de ise bu çıkış ilerki aylarda devam edecek gibi gözüküyor. Önümüzdeki süreç de ise FED’in 2014 yılsonuna kadar kademeli olarak varlık alımlarını azaltma kararı ve tahvil alımlarını sonlandırması sonucu başta gelişen piyasalar olmak üzere nakit yönetimi ve likidite sıkışıklığı iki önemli risk olarak karşımıza çıkacaktır ve Türkiye gibi yüksek cari açık ve enflasyon riski ile karşı karşıya olan ülkelerde döviz kurunda yükselişin devam etme ihtimali nedeniyle şirketlerde likidite sorununun artacağı bir yıla giriyoruz. Hatırlarsanız, küresel finans krizinin başladığı yıllarda, dünyanın ekonomik değeri 60 trilyon piyasa değeri ise 600 trilyon $ civarındaydı. Ardından ABD’de başlayan Mortgage Krizinin etkisi ile, likidite sorunun ortaya çıkması sonucu, 2,6 milyar $’lık ilk iflas Bearn Sterns yatırım Bankasından geldi. Ardından Basis Capital, Absolute Capital ile devam eden süreç, Fannie Mae ve Freddie MAC’in devlet desteği ile kurtarılması ve yatırım Bankalarının kamulaştırması ile devam etti. Lehman Brothers’ın iflası ise küresel finans krizindeki likidite sorunu daha da arttırmış oldu. Türkiye’de ise 2014 için en büyük risk olarak özel sektörün 143 milyar $’ı aşan kısa vadeli döviz borcu ve 65 milyar $’lık cari açığın finans sorunu olarak gözükmekte. Çok basit bir ifade ile bugün Türkiye’nin 1 yıl içindeki finans ihtiyacı, kısa vadeli özel sektör borcu ve cari açığı hesapladığımızda 208 milyar $ olarak çıkıyor. Kamu borcu ise düşük 22 milyar $ civarında . Dolayısı ile 2014 sene sonuna kadar 230 milyar $ sermaye girişine ihtiyacımız var. Aylık olarak hesapladığımızda bu rakam 19,2 milyar $’a yaklaşıyor. Dolayısı ile, aylık olarak 19,2 milyar $ sermaye girişi bulamadığımız veya yıllık bazda 230 milyar $ sermaye girişi gerçekleşmemesi durumunda, özel sektörde likidite sıkışıklığının artarak devam edeceği görülmektedir. Bu zor dönemde, şirketlere tavsiyem, özellikle dövizle işlem yapan şirketlerde döviz kredileri ile çok fazla borçlanmamaları, yüksek stokla çalışmamaları, uzun vadeli satış gerçekleştirmemeleri ayrıca nakit bütçeleri ve tahsilat politikalarını çok iyi kontrol etmelerini ve yeniden gözden geçirmelerini önermekteyim. 2007 senesi ile başlayan küresel krizde, AB, Japonya ve Amerika’dan oluşan 3 kıtada 500 bine yakın şirketin likidite sıkışıklığı nedeni ile battığı, 200 milyonun üzerinde insanın işsiz kaldığı tahmin edilmektedir. Özelikle küresel ekonomide dünya borsalarının kriz öncesi değeri 70 tirlyon dolardan küresel krizde 50 tirlyon $’a kadar gerilemiştir. 2013 sene sonu itibari ile bu rakam 59 trilyon $ ancak yükselebilmiştir.

Türkiyenin 2013 yılı cari açığı 65 milyar $ olarak gerçekleşti. Bu rakamın detaylarını inceledğimizde 163 milyar $ ihracata karşılık, 243 milyar $’lık ithalat yapıldığı, Yurt içi Doğrudan yatırımların, 12,7 milyar $ olarak gerçekleştiği, hisse senedi yatırımlarının 2012 de 6,3 milyar $’dan 2013 de 841 milyon $’a gerilediği, Borç senetlerinin 2012 de 32 milyar $’dan 2013 de 20,2 milyar $’a gerilediği, Banka Kredilerinin 2012 de 15,2 milyar $’dan 2013 de 30,5 milyar $’a yükseldiğini görmekteyiz. Bu tablo, muhtemelen 2013 senesinin % 4,2 -% 4,3 gibi bir büyüme ile kapatacağını ancak cari açığın –%7,8 – %8,00 düzeyine yükseleceğine işaret ediyor.Diğer yandan, Doğrudan yatırım girişlerinin, 2013 senesinde FITCH ve Moody’s tarafından yatırım yapılabilir kredi notu almamıza rağmen düşük kaldığını, hisse senedi ve borç senetlerinde 2013 senesinin özellikle ikinci 6 ayında çıkışların arttığını görmekteyiz. Bir anlamda başta söylediğim gibi, 2013 ilk 6 ayda sermaye girişleri artmasına karşın, FED’in 22 Mayıs sonrası tahvil alım politikası Türkiye’de 2013’ün son 6 ayında sermaye çıkışlarının artmasına neden olmuş, 2014 de ise bu riskin devam edeceği ve özel sektörün likide sorunu ile mücadele edeceği bir yıla doğru ilerlediğimizi üzülerek görmekteyim.

***Bu yazı CAPITAL DERGİSİ, Nisan 2014 sayısında yayınlanmıştır.

Dr. İsmet DEMİRKOL
Ekonomist – Akademisyen

https://twitter.com/drismetdemirkol
http://bigyatirim.blogspot.com/

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir