Beklentilerin İyileşmesi İyi mi Kötü mü?

Çin ekonomik büyüme tahminlerini aşağı çekiyor. Tüm dünya kaygılanıyor. “Eyvah, küresel talep düşüyor” beklentisiyle, petrol fiyatları geriliyor. Bakır, platin gibi emtia fiyatları düşüyor. Genelde, enerji ucuzluyor. Bu iyi mi kötü mü?
Avrupa sorunlarını çözüyor gibi yapıyor. Büyümeye destek vermek için Çin para ve maliye politikalarını gevşetip daha esnek bir yuan politikası uygulayacağını söylüyor. “Yaşasın, küresel talep artıyor” diye petrol fiyatları fırlıyor. Emtia fiyatları artıyor. Genelde, enerji pahalılaşıyor. Bu iyi mi kötü mü oluyor?
“Ekonomik büyümenin önündeki en büyük küresel risk nedir?” diye sorduğunuzda, ekonomik konularda kafa yoranların çoğunluğu “Enerji fiyatlarındaki artıştır” diye cevap verecektir. Halbuki, jeopolitik riskleri dışarıda bırakırsak, enerji fiyatlarındaki artışın en önemli tetikleyicisi küresel büyüme konusundaki olumlu beklentiler.
Ekonomi, zıtlıkların bir arada olduğu, zıtlıklar arasında en uygun konumu bulabilme bilimi ve sanatıdır. Her olumlu gelişme, gerisinde olumsuz gelişmelerin tohumlarını atar. Bunun tersi de doğrudur. Ekonominin bu değişmez kuralının nasıl bir şey olduğunu Türkiye’de çok yakından izliyoruz.

EN KÖTÜSÜ DIŞ KAYNAK BULAMAMAK
Ekonomik büyüme rekorlar kırıyor. İşsizlik azalıyor. Orta sınıf büyüyor. Daha fazla aile otomobil, çamaşır ve bulaşık makinesi gibi modern yaşam araçlarına kavuşuyor. Seviniyoruz. İyileşmenin arkasında çığ gibi büyüyen cari işlemler açığı ve dolayısıyla artan dış borçlar var. Borçluluğumuz arttıkça da üzülüyoruz. “Bu böyle devam etmez” diyoruz. Haklıyız da. Ekonomide hiçbir şey şimdi olduğu gibi devam etmez. Ekonomik büyüme de, küçülme de devam etmez. Büyüme küçülmenin, küçülme de büyümenin habercisidir.
Küresel beklentiler olumluya dönünce, enerji fiyatları artıyor. Bizim gibi net enerji ithalatçısı ülkeler daha büyük faturalar ödüyor. Dış açıklar artıyor. Dış borçlanma ihtiyacı artıyor. Buraya kadar işler kötü. Ama,
küresel beklentiler olumluya döndüğünde, aynı zamanda, risk iştahı artıyor. Uluslararası sermaye hareketlerinin serbest olması nedeniyle, daha yüksek enerji faturasını ödeyebilecek finansman olanakları açılıyor. Borçlanma ihtiyacı arttıkça, borçlanılabilen meblağ da artıyor. Artan enerji fiyatlarına rağmen, ekonomik büyüme hızlanabiliyor. 2009 yılının ikinci yarısından itibaren Türkiye’de bu olguyu yaşadık. Küresel krizde petrol fiyatı 30 doların altına geldi de, bize ne yararı oldu?
Durum böyle de olmayabilirdi. Enerji fiyatlarındaki artışlar sonucunda yükselen dış borçlanma ihtiyacımızı karşılayamaz durumda da olabilirdik. Bunu da yaşadık. 1970’li yılların sonunda petrol fiyatlarının zıplamasıyla dış borçlanma ihtiyacımız artmıştı, ama bize borç verecek yatırımcı bulamamıştık. Petrol ithalatçısı neredeyse bütün ülkeler 1976 ila 1982 yılları arasında batmıştı.

EN KÖTÜSÜ JEOPOLİTİK RİSKLER
Ekonomik büyümenin sürdürülemez düzeylerde olmasını savunmak çok gerçekçi bir yaklaşım değil. Ama, “Küresel beklentilerin kötü olup ucuz enerji fiyatları mı tercih edilir yoksa olumlu küresel beklentilerle yüksek enerji fiyatları mı tercih edilir?” diye düşündüğümüzde, küresel beklentilerin olumlu olması her zaman tercih edilmelidir. Ekonomik büyümenin sürdürülebilir hale getirilmesini enerji fiyatlarının düşüklüğünde aramak bu anlamda yanlıştır.
Ocak ayında petrol fiyatlarındaki artışlar nedeniyle cari işlemler açığımızın 1 milyar dolar fazla olduğu iddia ediliyor. Ocak ayının ikinci yarısında küresel beklentiler iyileşmeseydi, yurtdışından elde edilen kaynaklar 2.5 milyar dolar daha az olabilecekti. Döviz rezervlerindeki azalış 5 milyar doları aşacaktı. İyi mi olacaktı?
Bizim gibi ekonomiler için en kötü senaryo beklentilerin kötü olduğu bir dönemde enerji fiyatlarının artmasıdır. Böyle bir durumu tetikleyebilecek tek gelişme jeopolitik risklerin artması ve gerçekleşmesi olabilir.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir