Çetin Ünsalan – Kaynak arayışı KOBİ’lere kaldıysa

Türkiye ekonomisini anlatırken hep verdiğim bir örnek vardır. Domates ektiğiniz yerden patates çıkmaz. Bu gerçeği görmeden kendini avutmak ancak daha büyük hayal kırıklıklarına neden olur.

Ülkenin üretim yapısına baktığınızda çok önemli bir KOBİ gerçeğini görüyorsunuz. Nitekim 2003 yılının Ocak ayında Ankara’da yapılan TOBB – Hükümet Zirvesi’nde de bu konunun altı çizilmiş; ekonominin bu yapıyı güçlendirmek üzerine kurgulanması gerektiği kararlaştırılmıştı.

Fakat ondan sonraki yıllarda bu niyet, tam bir yılan hikayesine döndü. Hatta bir dönem yazılarımda şunu belirtiyordum. Dönemin bakanlarından Ali Coşkun’u KOBİ, Abdüllatif Şener’i de mortgage diye kandırıyorlar. Çünkü her ikisinde de gerçekten o sisteme geçiş ya da destek söz konusu değildi.

Ülke hızla kumar ekonomisine savruluyor ve dünyadan gelen kaynak tüketim alanında kullanılıyordu. Mesele o kadar kronik bir hal aldı ki, esnaf dediğimiz ya da küçük işletmeler olarak nitelendireceğimiz yapılar bile ticari kredi bulamayıp, kredi kartı ya da ihtiyaç kredisi adı altında finansman kullanmaya çalıştılar.

Biraz daha palazlananlar ise yurtdışından borç bulmanın yoluna gittiler. Nitekim bugün reel sektörün yurtdışı döviz borcu da bunun eseridir. Çünkü içten kaynak sağlayamadılar. Şimdi geldiğimiz noktada yılların ihmal edilmişliğini göz ardı ederek yarını kurtarmaya çalışıyoruz.

Türkiye’ye yeterli kaynağın gelmediği, olanın da ya kaçış eğiliminde ya da kazanç yollu atraksiyonlarla risk satma peşinde olduğu açık. Finansmana sıkışan Türkiye ekonomisi şimdi KOBİ’ler kullanılarak rahatlatılmaya çalışılıyor.

KOBİ tanımı değişiyor ve ciro kriteri 40 milyon TL’den, 125 milyon TL’ye çıkarılıyor. Bilhassa KOSGEB’in yabancı fon için reyting vermeyi amaçlaması, çözüm olarak sunuluyor. O zaman bu yapıyı mercek altına alalım.

Öncelikle KOBİ’lerin en küçükleri yani esnaf olarak nitelendirilen tanımın da küçük işletme olarak adlandırılan kısmına bakalım. Son 10 yıl içinde sayısı 3,6 milyondan 1,6 milyon seviyesine düşmüş bir esnaf gerçeğimiz var.

Hatta kredilerini ödeyemediği için TESK verilerine göre son dört yılda 430 bin 375, 2018 yılının ilk iki ayında da 20 bin 308 esnaf iflas bayrağını çekti. Demek ki KOBİ tanımının küçük kısmı üzerinden bir finans çekmek mümkün değil.

Orta büyüklükte işletmelere gelirsek bunların bir çoğunun tahsilat sıkıntısı içinde olduğu, verimsizlik yaşadığı biliniyor. Hatta bilançolarının gerçeği yansıtmadığını da sağır sultan bile duymuştur. Zira aksi takdirde ayakta kalmaları mümkün değil. Fakat bu yapılarıyla da kredi kullanamıyorlar.

Nitekim bir dönem KOBİ A.Ş. diye bir risk sermaye şirketi kuruldu ve melek yatırımcı olarak anlaşabildiği firmaların sayısı iki elin parmaklarını geçemedi.

Yapılan en doğru şey belki de KOBİ tanımının üzerinde kalan büyük işletmeleri de bu çerçevenin içine sokmak. Çünkü bizde ‘küçük dağları ben yarattım’ diye dolaşan holdinglerimiz bile gelişmiş ekonomilerin orta büyüklükteki işletme büyüklüğüne ancak erişiyor.

Fakat bunlar nispeten kurumsal olduklarından ve birçoğu da borsa ile ilişkili olduğundan zaten kullanabileceği kaynağı kullanıyor. Yani tanımı değiştirip bunları KOBİ sıfatına büründürmek ekstra bir kaynak sağlamayacak.

Tüm bu fotoğraf içerisinde konuşulması gerekenler var. Öncelikle yılların ihmal edilmişliğini bir takım tanım değişiklikleriyle kurtarmanız mümkün değil. Ancak kendinizi kandırırsınız. Biraz palazlananların yabancılara satılmak için flört ettiği bir iklimde reel sektör açmazınızı bir kez daha halının altına süpürmekten başka bir işe yaramaz.

Yine önemli bir başlık da bakış açısıyla ilgili… Yıllarca yok saydığınız ekonominin ‘Çılgın Türkleri’ni gerçekten sorunlarından kurtarıp ayağa kaldırmak yerine, kaynak bulmanın aracı yapıyorsanız, yine samimi değilsiniz demektir.

Türkiye’nin KOBİ meselesini gerçekten konuşması, bu yapıları dünyayla rekabet edecek hale getirmesi ve proje üretir şekle büründürmesi gerekir. Ne yazık ki dünyadaki parasal genişleme sırasında yapmamız gereken bu işi ıskaladık, kolayına kaçtık ve bugün açmazlarını yaşıyoruz.

Tekrar niyetlenip bunları ayağa kaldırmalı mıyız? Elbette yapmalıyız. Fakat bunun geçtiğimiz 10 yıldan daha zorlu koşullarda, daha akılcı desteklerle ve daha pahalı bir dönüşüm olduğunu bilmeliyiz. Biz bırakın bu dönüşümde onlara destek olmayı, onları kullanıp sıcak para getirme telaşına düştüysek, yine işin içinden çıkamayacağız demektir.

Peki neden? Kural belli: Domates ektiğiniz yerden patates çıkmaz. Şaşırıp; durmaktan vazgeçin.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir