Eyleme Dönüşme Olasılığı Düşük Söylemler

Geçtiğimiz haftanın ikinci yarısı ile birlikte ve özellikle gelişmekte olan ekonomilere yönelik risk alma isteğinin artacağı yönündeki beklentilerin etkili olduğuna tanık olduk. Federal Reserve Açık Piyasa İşlem Komitesi Toplantısı sonrasındaki açıklamalar ne kadar süreceği belli olmayan spekülatif karakterli bir iyimserlik dalgası yarattı. Dolar diğer tüm paralara karşı değer kaybetti, sermaye ve emtia piyasaları yukarı yönde hareketlendi. Finansal piyasalar da küresel ölçekteki bu hareketliliği kendi lehine değerlendirmeye çalıştı. Türk Lirası bir miktar değerlendi, faizler geriledi ve borsa yükseldi; makroekonomik göstergelere ilişkin beklentiler bu gelişme öncesine göre kısmen daha olumlu hale geleceği varsayıldı. Özetle söylemek gerekir ise sıkıntı yaratan sorunların nasıl çözüleceği konusunda somut bir gelişme yaşanmadı, finansal piyasalardaki iyimser eğilimlerin ekonomi üzerindeki azalan etkisinde bir değişiklik yaşanmadı; sadece kısa vadede acil ihtiyaçların nispeten daha rahat karşılanması ihtimali biraz arttı, orta vadede belirsizlik ve kırılganlık azalmadı.

Finansal piyasalarda beklentilerin olumlulaşmasında etkili olan ABD Merkez Bankası açıklamalarında bazı unsurlar ön plana çıkıyor; kısa vadeli faizler 2014 yılına kadar değişmeyecekmiş ve üçüncü parasal genişleme ilk fırsatta devreye girecekmiş; enflasyon hedefleri ise yüzde 2 imiş… Bu söylemde temel amacın bu yönde eyleme geçmekten çok risk alma isteği yaratmak, menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerinin gerilemesini önleyerek bilançoların yıpranmasını önlemek şeklinde özetlenebilir. Eğer bu söylemin etkisi yetersiz kalır ise bu kez eyleme geçmek zorunda kalınacak, gerçeklerin piyasaların umduğu gibi olmadığı açığa çıkacak. Bu aşamada sormak gerekiyor; her fırsatta veri bağımlısı olunduğunu sıklıkla dile getiren merkez bankaları nasıl oluyor da 2014’e kadar faizleri değiştirmeyeceğini söylüyor? Enflasyon bu yılın sonunda yüzde 2 üzerinde ve yükseliş yönünde olur ise neler yaşanacak? Birinci ve ikinci parasal genişleme dalgalarının hareketlendiremediği ekonomiyi, ilk fırsatta yapılacağı söylenen üçüncüsü nasıl başaracak? Eğer finansal yatırımcıların umduğu gibi ipotek senedi alımı yapılacak ise doların değer kaybı hangi boyutlara ulaşır ve enflasyon baskısı hangi düzeylere tırmanır? Nabza göre şerbet vererek günü kurtarmak kolaydır, fakat piyasalar bu sözlerin yerine getirilmesi için zorlamaya başladığında işler değişir, istikrarsızlık artar.

Finansal piyasalardaki yapay iyimserlik ekonomiye yansımıyor ise kalıcı olamaz; yansır ise doların değer kaybedeceği emtia fırsatları ile birlikte enflasyon baskısının artacağı kesin gibidir. Parasal genişlemeye abone olmak durumu daha da kırılgan hale getirmekten başka bir işe yaramaz. 2001 yılı sonrasını hatırlar isek gerçeği daha iyi anlayabiliriz. 2000 yılında ABD ekonomisi durgunluğa girince yumuşak iniş adına parasal genişleme devreye girmiş ve kronikleşmişti, yalnız finansal piyasalar değil, ekonomi de balonlaşmıştı. 2004-2006 arasındaki kısa vadeli faiz yükselişleri tehlikenin büyümesini önlememiş, yağmurdan kaçar iken 2008’de doluya tutulmak kaçınılmaz hale gelmişti. Küresel kredi krizi sonrasındaki parasal genişlemeler ise makroekonomik göstergeler üzerinde pek etkili olamamasına rağmen enflasyon baskısı artmıştı. Küresel koşullar potansiyel talebi daraltırken, parasal genişleme ile durumu normalleştirmek mümkün olamıyor; sadece sorunların ağırlaşması pahasına gün kurtarılıyor.

Gerçekçi olmayan aşırı iyimser varsayımlara bağlı olumlu beklentiler piyasaları etkiledi. Daha net sermaye girişi yaşanmadan varmış gibi fiyatlanmaya başladı. Döviz satmak durumunda olan harekete geçti, alması gerekenler bekledi ve döviz kuru geriledi. Türk Lirası değerlenir ise fonlama maliyetlerinin gerileyeceği öngörüldü ve risk alma isteği ile birlikte varlık değerleri bir miktar yükseldi. Ekonomide iç talebin veya ithalatın artacağı yönünde somut hiçbir şey yaşanmadı; eğer iyimser beklentiler nedeniyle olumlu gelişmeleri peşinen fiyatlar ve olumsuzlukları ihmal eder isek devamında neler yaşanır? Siyasi iradeye ve yetkili kurumlara sormak gerekiyor, yumuşak inişin gereği bu mudur?

Eğer Federal Reserve piyasaların zorlamasına rağmen söylemden öteye gitmez veya yan tesirler nedeniyle gidemez ise küresel ölçekte ve Türkiye’de ne tür eğilimler etkili olur? Fiyat oynaklığı artar iken işlem hacimlerinin düşmesi ne anlama gelir?

Parasal genişlemeler ve aşırı iyimser varsayımlar Türkiye ekonomisini balonlaştırarak daha kırılgan hale getirdi. Cari açığın ulaştığı düzey bu gerçeğin seviyesi oldu. Eğer kırılganlığın daha da artması istenmiyor ise öncelikle küresel ölçekteki iyimserlik dalgalarına direnmek gerekmiyor mu? Enflasyon konusundaki düzelmenin bedeli, cari açığın büyümesi ve ekonominin kırılganlaşması ise bu maliyet kabul edilebilir mi? Edilir ise istikrar mı getirir, yoksa büyük bir istikrarsızlık mı yaratır? Sermaye hareketlerine ilişkin aşırı iyimser beklentilerin fiiliyata dönüşmesi ihtimali pek yüksek görünmüyor, dönüşse bile sağlayacağı faydadan çok daha büyük tahribata neden olması olasılığı ise güçleniyor…

Ne diyelim olduğu gibi görünemeyenlere itibar etmeyin, onların riskini almayın!..

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir