Çetin Ünsalan – Göstermelik saadet

Emniyet Genel Müdürlüğü kesilen trafik cezalarını açıkladı. 2015 yılının dokuz ayında kesilen ceza tutarı 2 milyar TL’yi aştı. Daha iyi anlaşılması için eski parayla 2 katrilyon TL’den ya da yaklaşık 700 milyon dolardan bahsediyoruz.

 

Bu olay, gazetelerin sayfalarında ya da televizyonların haber bültenlerinde bir haber olarak geçiştirecek bir şey değildir. Burada madalyonunun iki yüzünü de görmek, ortaya koymak ve üzerinde uzun uzun düşünmek gerekir.

 

Eğer bir ülkede günde 7,5 milyon TL’lik trafik cezası kesiliyorsa orada kurallara uymakla ilgili çok büyük bir problem vardır. Bu işin bir boyutu… Ama ya öyle değilse… Yani bütçe yapılırken, trafik cezalarına ilişkin kalem belirleniyor ve her sene hedefin üzerinde ceza kesiliyorsa meseleyi sorgulamak gerekmiyor mu? Burada bir salma vergi mi söz konusu?

 

Şayet salma ise insanların ‘gözünün üstünde kaşın var’ deyip ceza gördüğü bir ortamda hukuksuzluk söz konusudur. Hayır; gerçekten bu kusur işlenmiş ve bu boyutta ceza hak edilerek kesilmişse, önemli bir eğitim zafiyeti ve kuralları tanımama vardır. İkisinden biri…

 

Fakat ülkede bu meseleye kafa yoran yok. Hepsi bir bütçe kalemi olarak yazılıyor; makbuzlar polislerin eline veriliyor; trafiği düzenlemesi gereken insanlar vergi tahsildârı olarak kullanılıyorsa, bu utanılacak bir şeydir. Bunun böyle olduğunu biliyoruz.

 

İlgisiz araçların sahiplerinin, hayatlarında hiç gitmediği illerde ceza görmüş olması bunun kanıtı değil mi? Değilse, plaka hırsızlığının ya da çifte plakalandırmanın üzerine neden gidilmiyor?

 

Bir konu da var. Şehir içi kamyon ulaşımı ve şoförler… Burada ahlâksızlık gırla… İşyeri sahipleri yasak saatlerde mal sevkiyatı yapıyorlar; ama ceza ödemekle iş bitmiyor. Şoförün puanından silindiği için ekmeği elinden alınıyor. Kurallara uyup, gitmese de işinden oluyor. Bazılarına verilen özel izin ise cabası…

 

Peki ya vatandaş? Kurallara uyduğunu söylenebilir mi? Kesinlikle hayır… Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde hiçbir trafik kuralına uyulmadığına bizzat yaşayarak şahit oluyoruz. Daha acısı aynı kişi yaya iken başka, direksiyon başındayken başka bir hal alabiliyor. Ve her seferinde kendisini haklı görüyor.

 

Trafik bir ülkenin medeniyet ve gelişmişlik göstergesidir. Olayın sadece yollardan, sürücülerden ve yayalardan ibaret olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Bu sadece bir sonuçtur. Yani adeta yere dökülen sudur.

 

O bardağın dengesizliğini, yanlış konumlanmasını konuşmuyorsanız su hep dökülür. Şayet bir ülkede, ülkeyi yönetenler hukuk tanımıyorsa, ekonomide ‘benden değil’ diyerek insanları maliye üzerinden taciz ediyorsa, işsiz adama sigorta primi yazıp, bütçe makyajlıyorsa ve devlet iktidarların elinde oyuncak olduysa bunu yaşarsınız.

 

Sonra bir G20 toplantısı yaparsınız; İstanbul’u Kültür Başkenti sıfatına kavuşturursunuz; ekonominizi diri göstermek için rakamlarla oynarsınız; misafir gittiğinde ise bütün boyalarınız dökülür.

 

Bugün bazı okurlarımızın G20 toplantısıyla ilgili yorum beklediğini biliyorum; ama acele etmeyin. Hele herkesin methiyeleri bitsin, reklamlar sona ersin; bilen bilmeyen bir konuşsun; onu da kaleme alırız.

 

‘El alem ne der’ diye yaşıyor ve evinizi sadece misafir geldiğinde topluyorsanız; gelişmişlikten bahsedemezsiniz. Protokol geldiğinde trafiği kesip, geçiş üstünlüğü sağlamanız, o ülkede trafik cehenneminin yaşanmadığı anlamına gelmez. Bu ülke kendi kendini kandırmaktan vazgeçmediği sürece de, sorunlarından kurtulamaz.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir