Mahkeme, Muhakeme Hâkim ve Hüküm

SORU şu: Yargı süreci nasıl hızlandırılabilir? Bu soruya verilen geleneksel cevaplar, yargıya bütçeden daha fazla para ayrılması noktasında toplanır.

Daha çok yargıç, savcı ve polis istihdam edilmesi, yeni mahkemeler kurulması yeni adliye sarayları inşa edilmesi, mahkeme donanımlarının modernizasyonu ve yargı mensubunun maaşlarına zam yapılması gibi öneriler, hep aynı kapıya çıkar. Ne kadar para, o kadar hızlı yargılama. Mademki; “geç gelen adalet, adalet değildir” denmektedir, öyleyse pamuk eller cebe girmelidir.

YANLIŞ MI YANİ?
Milli Gelir tanımına göre, yargılama bir “hizmet üretimi” dir. Her üretim, daha fazla kaynak tahsisi ile artar. Nokta. Ama her sorunu, sorunun kök sebebine inmeden, sadece daha fazla para vererek çözmeye çalışmak, o sorunu çözmeye yetmeyebilir. Üstelik bu yöntem, kesinlikle gayri iktisadidir.

SAF OBJEKTİF HÜKÜM VEYA KARAR YOKTUR
Her yargı hükmü bir karardır. İktisatta, hukukta veya hayatın herhangi bir noktasında alınan her karar, biri öznel diğeri nesnel olmak üzere iki bileşenden oluşur. Yargı kararları da bundan müstesna olmaz. Yargı kararlarını yüzde yüz “objektif” yani yasaların lafzına ve somut kanıtlara uygun olarak almaya uğraşmak “imkânsızı başarmaya” çalışmaktır. Yargıçlar üzerinde “eleştirilemeyecek, objektif karar alın” baskısı, yargıcı açmaza sokar. Vicdanen bir karara varan yargıç, bunu hüküm haline getirmekten korkmamalıdır. Korkarsa “karar almaz”. Zor kararları “zaman aşımına kadar” sürüncemede bırakır ve başını beladan kurtarır. Belki de ABD’deki halk jürisi sisteminin sebep-i hikmeti, yargıçları caza kararları almanın dayanılmaz manevi yükünden kurtarmaktır.

BİR BEN VAR BENDEN DIŞARI 
Her insanın, iç içe geçmiş bir üç benliği vardır. Yunus Emre’nin dediği gibi nasıl “bir ben varsa benden içeri” bir de “bir ben vardır, benden dışarı”. İçteki ben, vicdan; dıştaki ben, en geniş anlamda mahalle baskısıdır. İçteki ben güçlü değilse, “yargıç olan ortadaki ben” kendini koruma dürtüsüyle dıştaki ben’e bağımlı hale gelir. İçteki benle, dıştaki benin güçleri denkse, ortadaki ben “karar almama” kararı verir.

YARGI REFORMU
Uzun süren tutukluluklardan şikâyet edenler, herhalde yargıçlara “hızlı yargıla, hemen mahkûm et” demek istemiyor. Yargıdan şikâyetin esası, alınan veya alınamayan kararlarla ilgilidir. Tam da bu sırada bitmeyen şarkı “yargı reformu” tekrar çalmaya başladı. Yargı “re-form”u diye sunulanların hepsi “form”a yani şekle aittir. Hâlbuki yargıdan şikâyet özdedir. Yargının bozukluğu, eğer varsa, usulde değil, esastadır. Çare, yargıcın takdir hakkını genişletici bir hukuk anlayışının hayata geçirilmesindedir.
Son Söz: Takdir hakkı arttıkça, keyfi davranış azalır.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir