Çetin Ünsalan – Makûl

Türk Dil Kurumu’na göre makûl, aşırı olmayan, uygun, elverişli anlamına geliyor. Şimdi hayatımıza bir hukuk terimi olarak girmeye hazırlanıyor. Dünün safları ‘paralel’ diye ortalığı kavuranlar, aslında çok da saf olmadıklarını kanıtlıyorlar böylece…

 

Terörle mücadele adı altında, subjektif, kişilerin inisiyatifine bağlı uygulamaları hayata geçirmeye hazırlanıyorlar. Buna da ‘makûl’ kavramı içine sığdırılmış bir gerekçe üretiyorlar. Makûl şüphe denilen kavramın tanımı nedir?

 

Neye ve kime göre makûlden bahsediyoruz? Mesela bir peynirin iyi ya da kötü olduğunu standartlara göre belirlemek mümkün. Ama damak lezzetine bırakırsanız, iyiliği kimin makûl anlayışına göre belirlenecek bilemezsiniz.

 

Hukuk kurallarını da başı sonu belli olmayan bu tip kavramlarla özdeşleştirir; uygulamaları da buna dayandırırsanız ilk dinamitleyeceğiniz kavram ‘adalet’ olur. Kişinin bilgisine, dünya görüşüne, bakış açısına ya da talimat aldığı kişinin beklentilerine bağlı bir hukuk sistemi kuramazsınız.

 

O zaman sopayı eline alan, farklı düşüneni adalet kavramına dayanmadan hırpalamaya başlar. Hele ki Türkiye gibi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunan, emirin demiri kestiği ortamlarda sosyal barış adına ciddi sıkıntılara neden olursunuz.

 

Düşünebiliyor musunuz, hakim kararı olmadan evinizi arayabilecekler. Gerekçe makûl şüphe… Size bir suç isnat edilmek istendiğinde kanıt aranmayacak. Muhatabınızın makûl şüphe taşıyor olması yeterli. Bu durumda zaten sanık ve şüpheli diye bir kavram da kalmıyor. Makûl şüpheyle hakkınızda hakim yerine karar vererek, infazı gerçekleştiren insanlar peyda olacak.

 

Mal varlığına el koymayı hukukun dışına taşıyarak kolaylaştırıyorlar. Böylesi bir ortamda hangi şirket ya da kişi kendisini kanunî güvence altında hissedecek? Hukuka uygun karar vermeye niyetlenen hakim hakkında makûl şüphe oluşturulmayacağını nereden bileceğiz?

 

Aslında hızla başka noktalara koşan demokrasi adına yapılan, başına ileri konularak demokrasinin, hukukun, anayasanın katledildiği bir sürece doğru koşuyoruz. Mesela bir siyasetçinin hükümeti eleştirdiğinde ‘makûl şüphe’ ile anlamsız suçlamalara muhatap olmayacağının garantisi var mı?

 

Tasarı daha kanunlaşmadan Adana’da ilk uygulaması karşımıza geldi bile… Adana’da bir hakim gazeteci Aytekin Gezici’nin evinin aranmasına somut delile dayanarak değil, makûl şüpheye dayanarak ‘olur’ verdi bile… O zaman gerçekten haber peşinde koşanın hukukî güvencesi kalıyor mu?

 

İşin özü şu: Bugüne kadar ortaklaşa yapılan hukuk katliamında ortaklardan biri, diğerini çok safmışız diyerek devre dışı bırakmanın yolunu arıyor. Fakat uygulamalardaki paralellik gösteriyor ki, ortada saf falan yok.

 

Sadece katledilen adalet duygusu ve hukuk kavramı var. Gerekçesi ise böylesi olmasının birilerine makûl gelmesi…

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir