Kazım Çiloğlu – Mevduatta erozyon!

Mevduatta erozyon!

Enflasyon ve mevduat faizleri böyle giderse, mevduatlardaki erozyon da,doğada ki erozyonu solda sıfır bırakacak gibi görünüyor…

Bu yılın enflasyon oranı da nihayet belli oldu.

Yüzde 7.4 hayırlara vesile olsun da, kim için?

Bankaların işi tıkırında, maliyede yüzde on beş stopaj vergisini anında tahakkuk eden faiz gelirinden kesip alıyor. Olan gene parasını tasarruf etme ve bu tasarruflarını bankalar aracılığı ile milli ekonomiye kazandıran mudilere oluyor değil mi?

Hemen, hemen her yıl böyle faiz ters döngüleri, yaşanıp duruyor. Gelin yıllık enflasyonu, bin liralık bir mevduatla kıyaslayarak değerlendirelim.

Şimdi bu mevduatı 2013 yılı içersinde enflasyonla başa baş götürmemiz için, ne gerekir?

Yılbaşından bu yana mevduatımıza en az %7.40 faiz almalıyız değil mi?

İşte orada yanıldınız!

Zira bu gelirden, en azından %15 stopaj vergisi kesileceğinden, siz bu oranda faizle, mevduatınızı bankada tutarsanız aslında siz, 7,4×0.85=6,29 net bir faiz almış ve aynı zamanda %1,11 ve 11,1TL bir değeri de anaparanızdan kaybetmiş oluyorsunuz…

Eğer bu yılsonu enflasyonu esas alır, bu değere %15 stopaj vergisini de eklersek, yıllık %8,71 bir faiz ortalaması, mevduatımıza artı bir değer getirmesi bir yana, ucu ucuna enflasyona karşı anca korumuş olacaktır.

Şimdi geriye dönüp baktığımızda, mevduat ve hazine kağıtlarında böyle düzenli bir mevduat faizine hiç rastladık mı?

Üşenmezseniz geriye dönüp, mevduat vadelerinize göre uygulanan faiz ortalamalarınızı bir gözden geçirin derim.

Eğer at başı kurtardınızsa, halinize şükredin. Negatife döndüğünüzü gördüğünüzde ise yapacak bir şey yok elbette, ancak enflasyon artışını dikkate almadan, sanal miktar artışı ile de avunabilirsiniz!

Diğer yandan, kredilerde uygulanan faizlerle, bu mevduatlarınızı kıyasladığınız da ve onların yıllık ortalamalarını gördüğünüzde ise eminin çok daha şaşıracaksınız?

Bence hiç şaşırmamak gerekir.

Neden mi?

Böyle ballı börek kazanımlar olmasaydı, onca yabancı(!) bunca Türk bankasını beş on yıl önce gözü kapalı alır mıydı?

Kredilrde en ehvenişer faiz ise araba ve ev borçlanmalarında oluyor. Nedeni de, elde güvenilir bir mal ve bu malın alınan kredinin çok altında ve acil satış durumunda, verilen krediyi karşılayacak değerde ve banka eksperlerince çok iyi fiyatlandırmasında yatıyor.

Yani risk yok…

Diyelim ki kredi ödenmedi?

İpotekli mal, eşya ve araç, öldüm eşek fiyatına da satılsa? Banka açısından ortada bir risk oluşmuyor. Bu kredi faizleri de aylık 0,85 ten aşağı hiç inmedi sayılır yıllık ortalaması ise elbette % 10-12.

İşte tüm bu rakamsal değerlere, yabancılara tanınan vergi ayrıcalıklarını, birde üzerine nerede ise çoğu yabancıların elinde olan AVM ile tüketimi teşvik kredi kartı cazibesini koydunuz mu?

Türkiye’den daha iyi bir ülke bulunabilir miydi?

Bir keresinde bir ekonomi kanalına konuk olan Alman danışmanla yapılan sohbeti izliyordum. Alman ekonomist ülkemizi yere, göğe sığdıramıyor ve methiyeler düzdükçe, sunucumuz da ağzı kulaklarında dinliyordu.

En dikkatini çeken de, gündüz gözüne çarşı pazarlarda ki insan, özelliklede genç insan yoğunluğu olmuş!

Ve diyor ki uzaman(!) Almanya da ya da Avrupa’nın her hangi bir yerinde böyle bir manzarayı asla göremezsiniz…

Hani bir zamanlar yabancılar ülkemize geldi mi? Bize şişkebap, lokum, ülke insanınız çok misafirperver diye ara gazı verirlerdi ya? İşte bu da özelleştirmeler ve yabacı malı götürme dönemleri başladığında, devreye giren ekonominiz çok iyi canlı bir nüfusa sahipsiniz, ara gazlarının yeni versiyonu olarak ortaya atıldı!

Dedim ya hep ekonomik aklımız(!) rakamlara ve bilimsel verilere göre değil, hamaset ve pof, pof lama sözcükleri ile çalışıyor.

Aslında bu uzmana, karşısındakinin ekonomik aklı olsa? Sorulacak en güzel soru şu olmalıydı?

‘’Pek muhterem uzmanım;

Herkesin işte, okulda olması gerekirken, bunca hem de çoğunluğu genç insanların sokaklarda dolaşmasının neresi güzel?

Bu işsizliğin, üretmeyişin bir göstergesi değimlidir?’’

…..!

Sözün özü;

Matematiği ve pozitif bilimleri, okulda not almak için öğrenen ve yaşama aktarmayan toplumlar, başka ülkelerin ‘’ekonomik uyanıklarının’’ dört işleminde, rakamsal çarpan, bölen olarak yer almaktan ve birikimlerini ve kazanımlarını heba etmekten öte gidemezler..

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir