Önümüzdeki dönemde olası ekonomi politikası

Bana “seçimde ortaya çıkan tablo çerçevesinde para politikası nasıl şekillenecek?” sorusuna yanıt aramak görevi düştü. Analizi iki ayrı düzlemde yapmak yararlı olacak: Kısa dönem ve uzun dönem. Kısa dönemle işe başlayayım.
Zayıf halkamız, rekor düzeye çıkan cari açığın kısa vadeli sermaye girişleriyle finanse edilmesi. Üç gelişmeye karşı Türkiye ekonomisini son derece duyarlı kılıyor: Birincisi, Ortadoğu. İkincisi, gelişmiş ülkelerin para politikası. Üçüncüsü, Avrupa Birliği’nde (AB) bir türlü çözülmeyen sorunlar.
Ortadoğu’nun nasıl şekilleneceği hakkındaki belirsizliğin, küresel risk alma iştahı pek değişmeden, Türkiye’ye yönelik risk algısını arttırma tehlikesi var. Para politikası açısından FED’in etrafa bol kepçe saçtığı parayı ne zaman ve hangi hızda geri çekeceği, faiz haddini ne zaman arttırmaya başlayacağı, artış döneminin ne kadar süreceği ve ilk artışların hangi şiddette olacağı özellikle önemli. FED’den gelen açıklamalar bu dönemin 2011’de başlamayacağı sinyalini veriyor. ABD ekonomisi beklenenden yavaş toparlanıyor. ABD’nin yeni bir krize sürüklenebileceği kehanetinde bulunanlar da var. Bu kehaneti bir tarafa bırakırsam, 2011 içinde FED’den daha sıkı bir para politikası uygulaması beklenmediğine göre, Türkiye’de ekonomi politikasını tasarlayanlar ve uygulayanlar rahat bir nefes alabilirler. Bu birikmiş sorunları çözmeye yönelik politikaları devreye sokmak için zamanları olacak anlamına geliyor.
Kısa dönemde en büyük risk şu: AB’nin çevre ülkelerindeki sorunların merkeze de taşınarak, tüm AB finansal sisteminin sarsıntı geçirmesi olasılığı. FED’in olası politikasına ilişkin belirsizliğe kıyasla AB’ye ilişkin belirsizlik çok daha fazla.
Dikkat ederseniz, Ortadoğu riski, küresel risk algılamasından önce Türkiye’ye ilişkin risk algılamasını etkileyecek bir risk. Diğer ikisinin ise doğrudan küresel risk alma iştahını azaltarak Türkiye’yi etkileme potansiyelleri var. Son iki riskin gerçekleşmesi durumunda, öncelikle yükselen piyasa ekonomilerinin zayıf halkalarından döviz çıkışı olur. Türkiye’nin neden zayıf halka konumunda olduğunu yukarıda belirttim. Ortadoğu’daki gelişmeler ise bunun üzerine tuz biber eker.
Kısa dönemdeki ekonomi ve para politikası ne olmalı bu durumda? Seçimden ister anayasayı değiştirecek kuvvetli bir AKP çoğunluğu, ister ancak Meclis’te uzlaşmayla anayasa değişikliğine izin verecek bir yapı, isterse de koalisyon hükümeti çıksaydı bu üç olası gelişmeye karşı şu önlemler alınacaktı: Maliye politikası sıkılaştırılacaktı. BDDK da devreye girerek kredi artış hızını frenleme önlemleri alacaktı. Bu iki önemli destekle, 2010’un ikinci yarısından itibaren uygulanan para politikası daha alışılageldik bir para politikasına bırakacaktı yerini. Aklın yolu biridir; bunların yapılacağını düşünüyorum. Kısa vadeli sermaye girişlerine karşı, yapılabilecek bir şey daha var: Engellemek üzere çeşitli vergiler koymak. Bunu AKP iktidarları kategorik olarak reddettiler bugüne kadar. Seçimden çıkan sonuç, bu tür bir önlemin devreye girmesi olasılığının çok az olduğunu gösteriyor.
Uzun vadeye, yani Türkiye’nin yapısal sorunlarına gelince. Sürdürülebilir büyüme hızımız düşük bir düzeyde. Büyüme hızımızı bunun üzerine çıkardığımız dönemlerde sorunlar peşi sıra sökün ediyorlar. Özellikle de yüksek cari açık sorunu boy gösteriyor. Yüksek büyüme hızını finanse edecek kaynakları yaratamıyoruz. Başkalarının kaynaklarına başvurmak (borç almak) zorunda kalıyoruz. AKP’nin bugüne kadar bu temel sorunların çözümü için bir şey yaptığını söylemek zor. Geçmiş performans, eğer geleceğin aynası ise -ki umarım öyle değildir-, önümüzdeki dönemde de yapısal sorunların çözümüne ilişkin pek bir şey beklememek gerekiyor. Kaldı ki, seçim öncesi AKP’den çoğunlukla altyapı projelerine ilişkin vaatler duyduk. Oysa o projeleri gerçekleştirmek için kaynak gerekiyor. Türkiye bu kaynağın önemli bir kısmını kendi içinden çıkarabilir. Gerçekleştirmesi zor, ama yapılmayacak bir şey değil. Oysa saydığım iki nedenle -seçim öncesindeki vaatler ve geçmiş performans- bu tür reformlar gündeme gelmeyecek gibi. Sonuç şu: Yüzde 4.5-5 dolaylarında ve dış kredi koşullarına çok duyarlı bir ortalama büyüme hızı. Seçim sonrasında görece sıkılaştırılan, seçimlere doğru ise görece gevşetilen bir maliye politikası. Her cephede savaşmaya çalışan bir para politikası. Statüko ise devam ediyor; yani, gelişmiş ülkelerle aramızdaki gelir farklılığı sürecek: Eski hamam eski tas.

Fatih ÖZATAY

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir